Sayfalar

2 Kasım 2017 Perşembe

Bekleme, söyle

Manyak Anne kitabına başladım ve bir gün bile geçmeden bitirdim, öylesine sürükleyici :) Ama bu yazının ne konusu o kitap ne de amacı kitap tanıtmak. O kitapla birlikte ben yaşamadığım, yaşamaya fırsat bulamadığım bir sürü duyguyla tekrar yüzleştim. Teee 3 sene öncesine işte tam da şu zamanlara gittim ↓↓



Yazının konusu dışı olan o kadar çok duygu var ki o günde ve bir o kadar da anı ve elbette benim tekrar tekrar aynı günü ama birebir aynı günü yani tam da aynı günü yaşamak için bitmez isteğim, özlemim... Neyse o gün başka bir hayatın başlangıcıymış, artık lohusaymışım, yersen :)

Lohusalık zor, zormuş yani ben fark etmemişim, yaşamak için fırsatım olmamış çünkü bambaşka dertlerim varmış. Biraz da kişiliğimin getirdiklerinden, iyice ben kendim yaparım demişim, dedim yani. Şikayetçi miyim asla ama bugün olsa başka davranırdım dediğim şeyler var. Mesela daha çok yardım isterdim, kimse ihtiyacım olduğunu anlasın diye beklemezdim. Bunu anlamak kimsenin görevi değil elbette ama ben arkadaşlığın, akrabalığın ya da genel olarak yakın olmanın bir getirisi olarak düşündüm bunu hep. Hem anne babamı kaybettiğimde hem de kızımı doğurduğumda dahası bunları çok iç içe yaşadığımda bunun anlaşılmasını beklemek çok da absürt gelmedi ama şu anda öyle düşünmüyorum. Bugün olsa hala aynı şeyleri bekler miydim evet ama bundan 4-5 ay öncesi kadar öfkelenir miydim, hayır. Çünkü bazen insanlar nasıl yanında olacağını bilemeyebiliyorlarmış, bu duyguya kapılmak istemeyebilirmiş dahası o an yanında olmak bile istemeyebilirmiş, ben artık bunu kabul ediyorum. Gelmesini beklemek yerine ihtiyacım var gel/yap demek, sormasını beklemek yerine ihtiyacım var deyip anlatmak sonradan patlamaktan çok daha iyiymiş onu da çokça tecrübe ettim sanırım. Çünkü eğer söylemezseniz dışarıdan bakıldığında sizdeki görüntü "her şey yolunda, şimdi dahil olup da acılarını depreştirmeyelim" oluyormuş ya da belki de biz de depreşmeyelim :)

Kızgın mıyım artık değilim ama sanırım hala bazı kırgınlıklarım var. Konuşmak istediklerimle konuşup hallettiklerim, hiç konuşmak istemediklerim ya da konuşmak isteyip de boğazım düğümlendiği için konusunu bile açamadıklarım var. Bunu şimdiye kadar neden tuttum bilmemekle birlikte yazamadıklarım varmış ve günü bugünmüş. Güçlü olma ya da mutlu olma mevzusu değil bu bu duyguları yaşamak ne güçlü olmaya ne de mutlu olmaya engel çünkü. Konuşmak da ne güçsüz kaldığının ne de mutsuz olduğunun göstergesi. Siz konuşmuyorsunuz diye üzüntünüz geçmiyormuş, o üzüntü mutlu olmaya engel de değişmiş ama. Hayatınıza devam ediyorsunuz diye üzüntünüz geçmiyormuş ama üzüldünüz için hayat da durmuyormuş. En azından benim için böyleymiş.  

Ne özlem bitiyor, ne kırgınlıklar, ne öfkeler ne de kızgınlıklar. Bir tek benim için değil elbet herkes için böyle bu durum. Ben işi bir aşama öteye taşıdım artık, tüm duygularımı kabul ettim ve mümkün mertebe hepsiyle tek tek yüzleştim. Ne hayatımı durdurdum ne de eskisi gibi devam edebildim. Zaten bunca duygu arasında mümkün değil ikisi de. Hafta sonu fark ettiğim bir şey sanırım benim en uzun süre, böyle bildiğin uzun uzun içinde kalabildiğim tek duygu mutluluk. Bu şekilde dengede kalmak bana daha kolay. 

Zaten herkes bir yolunu bulmuyor mu? Tüm duygular hoş gelsin, kabulüm ama benim de yolum bu :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder