Sayfalar

27 Aralık 2016 Salı

Hoş gel 2017 :)


Eskiden yani sanırım iki sene falan önce daha sık tweet atıyordum. O zamanlar kendimi iyi hissettiğim ortam twitter idi. Ben de kızdığımı, korktuğumu, mutluluğumu oraya yazıyordum. O zamanlar yani önceden ki sanırım 2010-2011 yılına denk geliyordur, sene içinde attığım bütün tweetleri dilek haline getirip yılbaşı dileğim/mesajım olarak yayınlamaya başlamıştım. Bugün Facebook geçmiş anılar bölümünde bana bunlardan iki tanesini hatırlattı. Bakalım neler yazmışım.

Yıl 2012 olurken:)



İşte bu da 2014 gelirken yazdıklarım :) TIK TIK (yazıyı ufak bulabilecek olanlar için ekleyeyim)






Şimdi ikisini de sıkılmadan okuyanların iki üç konunun iki yılda da dilek olarak sunulmuş olması dikkatini çekmiştir. Misal ütü mevzusu, dileğin gerçekleşeceği mi vardı yoksa benim mi aklım başıma geldi bilmiyorum ama gördüm ki ütü mevzusu çok canımı sıkmış zamanında, demek ki yeterince derdim tasam yokmuş onu yazacak zamanım da çokmuş :) Neyse yaptığım ütüleri ciddi anlamda azalttım elbette bu hemen o yıllarda olmadı,  ne zaman ki Arya geldi, daha önceden değişmesi gereken öncelikler değişti :) Başka bir mevzu Özgürle ilgili olan yani o zamanlar sıklıkla kocam diye bahsettiğim ancak ben büyünce eş kelimesine terfi eden sevgili eşim :) Yine Arya'dan ve başka durumlardan sebep hafta sonları daha fazla bizimle artık. İşte bu da önceliklerle alakalı bir şey sanırım. Tabi arada başka şeyler de oldu misal burada dilemişim ama durum bambaşka yere gitmiş, üzücü olaylar olmuş falan. Benim bakış açımı değiştirmemle düzelen, değişen şeyler de oldu. Özellikle insan ilişkilerinde ve olayları karşılama şeklimde. Trafikten falan bahsetmişim ama hepimiz çok iyi tahmin ediyoruz ki bu durumda değişen bir şey yok.

Tabi bunlar benim özel hayatımla ilgili olan kısımları. Gelelim bize yani hepimize. Ben iki senede de insanların işlerine çok karışıldığını, herkesin işi olmayan konuda akıl verdiğini, insanların tehdit edildiğini, hedef gösterildiğini falan yazmışım ya heh işte onlar çok da değişmedi. Bakın 2012 nere 2017 nere. Bir arpa boyu yol gidememişiz. Bunu illa siyasi anlamda düşünmeyin, çünkü bu iş sadece siyasetle ilgili değil insanların görüşleri, duruşları, bakış açılarıyla alakalı. Hatta bunların bir kısmında gerilediğimizi bile söyleyebilirim.

Gelelim 2017 ye girerken geride bıraktıklarıma. Zor zamanlar geçti ama çok da güzel anlarım oldu. Bunu böyle yazdığımda amaaan ne kadar da pozitifim gibi anlaşılıyor olabilir ama cidden alakası yok. Öyle her kötü şeyin içinde iyi olanı falan aramam. Kötü kötüdür benim için sadece bakış açım bir süredir kötü de olsa yapacak bir şeyim yoksa- ki eğer minicik bir ihtimal bile varsa sonuna kadar zorladığımı etrafımdaki herkes bilir- o olumsuzluğa saplanıp kalmamak şeklinde. Diğer türlüsü zarar verir herkese en azından bana zarar veriyor. Duygularımı yönetmeyi öğrendim diyelim. Bir de babacığımın çok kullandığı bir söz vardı düştüğünde yerden bir avuç toprakla kalkacaksın diye, çok söylediğinden sebep sanırım beynime kazınmış, ben de öyle yapmaya çalışıyorum. Yaşadıklarımdan ders çıkarıyorum demek istemem ama en azından aynı hataları tekrar yapmamak için çaba gösteriyorum. İki senedir hayatımın hem en zor hem de en güzel anlarını yaşıyorum. Mesela bu durum benim kendi gücümü keşfetmemi sağladı. Ne kadar dayanıklı olduğumu, neler göğüs gerebileceğimi, ne kadar sabırlı olduğumu ve elbette ne kadar anne olduğumu :)

Her yıl gibi öyle ya da böyle, kayıplarımızla hayatımıza girenlerle ya da hayatımızdan çıkanlarla bu koskoca, ya bu yıl nasıl bitecek dediğimiz bir yıl daha bitti. Uzun uzun elbette yine bir sürü dileğim var. Öyle isterken bile bazen olmazken istemezsen hiç olmuyor. Dilemek adetten. Ama onları bir yere yazmak istemiyorum bu sefer. 2 senedir en sık tekrarladığım dileklerimden biri mutlu ama çok mutlu bir çocuk yetiştirebilmek. Bunu yapabilmek için de anlayış, güvenlik, huzur ve sağlık diliyorum. Sadece çekirdek aileme ya da büyük aileme değil, hepimize :) Gerisi mi gerisi bir şekilde gelir diyorum :)

Hepimize şimdiden iyi seneler olsun :)

13 Aralık 2016 Salı

Patla--MA



Her yerden herkesten yeni yeni haberler geliyordu. İnsanlar sürekli panik halindeydi. Herkes yanındakinin bombacı olabilme ihtimalini göz önüne alıp hızla geçiyordu tanımadıklarının yanından. Eşler alışveriş merkezlerine bile dönüşümlü olarak giriyorlardı, biri çocuğun başında durup diğeri işlerini hallediyordu. Olur da bir şey olursa çocuk sahipsiz kalmasın diye.  Aynı arabayı bile kullanmamak için imtina ediyorlardı. Sürekli bomba patlatılma ihtimali olan güzergahlar whatsapp gruplarında dolanıyordu, inansan bir türlü inanmasan başka türlü cinsten. Ne bilgi kirliliği bunlar diyebiliyorlardı ne de bununla yaşayabiliyorlardı. Oysa ki güvenlik sağlamak halkın mı göreviydi? Hatta dahası artık güvenlik sağlanabilinecek miydi? Dost sohbetlerinin yegane konusu bomba patlamasından ölmek üzerineydi. Kanser de neydi, hastalıktan ölmek artık kimsenin korkulu rüyası değildi. Yaşlılıktan ölmek mi o tamamen büyük bir lükstü. Ülkenin bir kısmı buradan nasıl giderizi konuşmaya başlayalı uzun zaman olmuştu. Gitmek, gidememek, kalmayı istemek. Hangisi daha iyi kimse bilmiyordu.

Tanımadıkları onlarca insanın yok yok yüzlerce insanın ölümüyle içi yananlar vardı. Ya kendilerine ya yakınlarına da denk gelirse, çünkü artık ölüm şehirdeydi, hemen iki adım ötesindeydi, yarım saat önce geçtiği yerdeydi, 10 dk sonra orada olacağı yerde ya da yanı başlarındaydı. Çünkü artık yolda yürürken ölüyordu insanlar.  Ayrıca sadece patlamalarla da geçmiyordu günleri. Gün geçmiyor ki bir kadının tecavüze uğradığı, bir çocuğun istismarı yaşandığı, kadınların şiddetin haberini almasınlar. Hatta bu kadarla kalsa iyi, yetmiyor ceza alması gerekenlerin serbest kalmalarıyla tekrar tekrar kahroluyorlardı. Herkes kendi geleceğinden, sevdiklerinin geleceğinden ama en çok da çocuklarının geleceğinden endişe ediyordu. Acaba "böyle bir dünyaya çocuk getirilmez" klişesi klişe olmaktan çıkıp gün geçtikçe kendini mi gerçekleştirir hale geliyordu. Gerçekten böyle bir dünya için bebekler çok mu temiz, çok mu masumdu. Sonrasında birkaç gün sonra herkes ikinci bir habere kadar normal hayatına dönüyordu. Planlar yapılıyor, iptal ediliyor gülünüyordu. Öyle ya insan olmak böyle bir şeydi. Canı gidince bile normale dönüyorsa insan böylesi de normaldi. Bir başka korku dalgası gelene kadar küçük hayatına geri dönüyordu.

Masal gibi değil mi? Uyudum uyandım geçmedi, gitmedi gördüm ki rüya değilmiş, gördüm ki ülkem aynıymış, korkum hala aynıymış.