Sayfalar

24 Mayıs 2017 Çarşamba

Okula başladı da ne oldu :)

Bir sene geçti, yani eğitimci olanlar bunu sene olarak tanımlar ama elbette 10 aylık eğitim dönemi bitti. Hem duygusal hem de fiziksel olarak yorucuydu benim için. Fiziksel kısmı iş güç onlara girmeye gerek yok da duygusal kısmı benim bıdıkla ilgili. Okuldaki ilk senesi bitti sadece ilk sene aslında ama önemli bir ilk seneydi çünkü yaş olarak küçüktü. Her ne kadar bir sene daha evde durmasını istemiş olsam da şimdi baktığımda iyi ki diyorum okula başlamasıyla ilgili. Okula giden çocukların kazandıklarıyla ilgili zaten dünya kadar yazı vardır ama benim yazacaklarım akademik olarak Arya'ya ne kattığıyla ilgili değil. 


"gibi"li cümleler: Bizim evde "eline bantı Ege gibi yapıştırmak" var :) ya da "Ada gibi oynamak" veya "Orhan gibi yapmak" gibi gibi :) Bunlar çok tatlı anılar olarak hafızalarda yer almaya başlıyor. Ama elbette bununla birlikte yapmasını istemediğiniz davranışlar da edinmesi muhtemel o zaman da cümleleri "ama xxx yapıyor " şeklinde başlayabilir. Biz bu noktada şanslılardandık çünkü öğretmeni sınıfta olumsuz davranışların olmaması için inanılmaz çaba sarf ediyor. 
kalabalıkta rahatlık: Bizim için güzel olan yanlardan biri de bu rahatlık hissinin büyük oranda gelmiş olması. Aryakuş kalabalık çocuklu yerlerden pek haz etmiyor hatta dönem başında bir oyun alanında diğer çocuklara çok ama çok uzak durduğunda üzülmüştüm. Okulla beraber biraz olsun kırıldı bu durum. Hala herkesle iletişim kurmak istemiyor ama sanırım çocuk dediğin de azıcık anne babasından gözlemliyor. 
ilk arkadaşlık: Bir başka güzel şey elbette edindikleri arkadaşlarla ilgili. Okulda ilk arkadaşlıklarının da temellerini atıyorlar. Misal sınıfta 12-13 çocuk varken biz evde sanki 4-5 kişilermiş gibi konuşuyoruz. Çünkü hep ismi dönen aynı arkadaşları oluyor. Eğer ki siz de ailelerle görüşürseniz muhtemelen uzun yıllar devam ettirecekleri bir arkadaşlığa başlamış oluyorlar. Keşke bizim zamanımızdaki gibi mahallede, sokaklarda büyüse ama öyle olamıyor. 
yeniden yenilen yemekler: Daha önce de yazmıştım Arya çok uzun bir süre (1 sene kadar) yoğurdu ağzına sürmedi benzer şekilde her türlü sebzeyi de. Yoğurt ve kefirin değil ama sebzenin okulla birlikte hayatına yeniden girdiğini düşünüyorum. Çünkü yesin ya da yemesin mutlaka önüne geliyor ya okullarda bence bu yeniden yemesine biraz ön ayak oldu. 

Peki kazın öbür ayağında ne oldu:)

vicdan azabın olan insanlar:  Ben çok yoruldum duygusal olarak çünkü ne kadar umursamasam da her gün en az bir orta yaşlı teyzenin "ayyy yazık uyuyacak çocuğu kaldırıp okula götürüyorsun yavvruum" sözlerine muhatap oldum. Ne kadar açıklamaya çalışsam da biri sussa diğeri susmuyor, bir anlasa öbürü dinlemiyor. 
alışma sürecindeki zorluklar: Onun dışında kreşe alışma süreci 2 gün sürmesine rağmen benim için gerçekten zor iki gündü çocuğun ağladığını bilmek kötü bir şey çünkü. Hatta hala bazen ki bu bazenler hep 2 günden fazla tatil olan zamanlara denk geliyor :) cızırtılı gidiyor okula yine ayrılması zor oluyor bana. Ama biz çalışmak zorundayız ve şu anda elimizdeki en iyi seçenek bu ve en önemlisi de uzuuun süredir buraya zorunlu olduğumuz için gerçekten okulu çok sevdiğimiz için gönderiyorum, sanırım Arya'da o sevgiyle gidiyor.
yenilmesi istenmeyenler :) : Arya'nın içinde basit şeker barındıran şeyleri yemesi kreş sürecine denk geliyor maalesef. Her ne kadar bunu istememiş olsam da bu çok çaresiz kaldığım bir konu. Ama kurumla yaptığım görüşmelerden sonra en azından bu anlamda iyi niyetli olduklarını bilmek beni rahatlatıyor. 
yapılmasın istenilenler: Hani bazı davranış vardır ya çocuk yapmasın istediğiniz, işte okul süreciyle bu biraz daha zor bir hal alıyor. Mesela Arya'nın evden öğrenmesi olası olamayan bazı davranışları oluyor birkaç haftadır. Demek istediğim bizim bıdık kötü şeyleri hep arkadaşlarından öğreniyor değil, bir araya geldiklerinde ortaya çıkan bir durum da olabilir ama ben sadece o kadarını gözlemleyebiliyorum. Eminim benzer gözlemler diğer ailelerde de vardır. Bana kalırsa bir araya geldiklerinde küçük çete halini alıyorlar :)


Her şeyi göz önüne aldığımda okulun Arya için şahane bir ortam olduğuna karar veriyorum her seferinde. Bazen ayrılmak zor olsa da okulda mutlu olduğunu, öğretmenini çok sevdiğini bilmek, arkadaşlarına dair anlattıkları, "ben onu çok seviyorum" demeleri de bunu destekliyor. Ayrıca her gün okula girerken aldığım koklayarak öpücük ve kavuşma anlarındaki sımsıkı sarılmalar da bana ayrı bir mutluluk kaynağı oluyor :)

Evet belki bu kararı vermek bazı anneler için zor oluyor, belki her zaman bu kadar iyi de gitmeyebiliyor ama bence her çocuk için iyi gelecek okul,öğretmen bulunuyor bence. Dahası çocuklar kendi yaşıtlarıyla olduklarında belki başlarda öğle hissetmiyoruz ama inanılmaz güzel vakit geçiriyor ve tüm enerjilerini doğru bir şekilde boşaltıyorlar. O nedenle eğer acaba diyorsanız demeyin, birkaç okulla görüşün derim :) Bir süre sonra her şeyin ne kadar yolunda olduğuna inanamayabilirsiniz. 





18 Mayıs 2017 Perşembe

Öyle bir yer ki...

Çam ağacı olacak büyüyünce. Ne kadar da zormuş bir tohumdan bir şey yetiştirmek. Günlerce sadece toprağın üzerine çıkacak mı diye bekliyorsunuz. Belki bunun yaprakları dökülmeyecek ama başkalarının döküyor da. Düşünsenize yetiştiriyorsunuz gık demeden her gün su veriyorsunuz, saksısı yetmiyor başka yere alıyorsunuz, olmuyor yerini sevmiyor yerini değiştiriyorsunuz, böcekleniyor kurtarmaya çalışıyorsunuz. Sonra ne oluyor sonbahar geliyor bir bir dökülüyor yaprakları, kış geliyor donuyor dalları ama sonra yani kıştan sonra tekrar ilkbahar geliyor ve minik minik filizleniyor yeniden. Tıpkı insan gibi.




Hafta sonu çok duygusal geçti benim için. Sevdiklerimi gördüm evet ama bazı sevdiklerimi de göremedim ve artık göremeyecek olmayla bir kez daha yüzleştim. Alışamıyorum yokluklarına ama acılarına alışıyorum. Sadece bazen ikilemlerle doluyor hayatım. Anıları hatırlamak için zorlamak mı, anıları unutmak için insanlardan uzaklaşmak mı? Anılarla gülmek mi, delicesine ağlamak mı? Anılara tutunmak mı, onları unutmak mı? Her iki taraf da zaman zaman çok yakın geliyor nedense. 😶

Hayat böyle bir şey sanırım. Aslında iyisini kötüsünü birlikte yaşıyoruz ama böyle denge bozulunca hayattaki kötüleri görüyorsun sadece tekrar o denge yerine gelinceye kadar. Bende bir süredir dengeler bozuk. Ama yine de her geçen gün yaprak açıyorum çünkü evde yanağımı sevip "üzülme ben buradayım" diyen bir kızım var. Ayrıca kendisi güldürme konusunda da oldukça usta oldu bu aralar. Az anlatmayı tercih etsem de konuştuğumda beni dinleyen dostlarım var, benim için endişelenip iyi misin diye arayan ailem var, hadi koyup iki kadeh 19. yıla merhaba diyelim diyen sevgilim var, desteğini her zaman hissettiğim kardeşlerim var. Böyle böyle dengeyi korumaya çalışıyorum. İnsanın istekleri keşkeleri bitmiyor en azından benim hiç bitmeyecek keşkelerim var ama saydım ya keşkelerle yaşamayı öğrenmek için çok sebebim var.

Yani demem o ki "yaprak döker bir yanımız bir yanımız bahar bahçe". Daha ne olsun ki :)




5 Mayıs 2017 Cuma

Balonlar değmezler birbirine

Dinlememek, aslında dikkat etmemek ve mutlaka ama mutlaka biri hakkında bir tanımlama yapmak. Aslında hepimiz bu uçan balonlar gibiyiz. Aynı gökyüzünde ama birbirine değmeden. Ama aynı gökte yaşamak için bile kurallar var. Mesela birbirinin irtifalarını sürekli kontrol etmeleri lazım, yükselirken haber vermeleri lazım gibi. Ama işte bir farkımız olmalı öyle değil mi?


Tarihinden emin olmamakla birlikte henüz doktoraya yeni başlamıştım ve Pamukkale Üniversitesinde kadroya başvurmuştum. Şu anda bu gereksiz bir detay konuyla ilgili ama konunun geçtiği yer Ankara'da Bilkent'e giden bir otobüs. Yanımda da can bir arkadaş. O zamanlar fark etmiştim insanların aslında birbirini dinlemediğini. Arkadaşıma, otobüste giderken insanların sanki bir şey anlatırken sırasını beklediğini, karşısındaki sustuğunda da kendini, işini,yeğenini ya da çocuğunu yani o anki konuşulan konu neyse onun muadilini anlatmaya başladığını söylemiş, dert yanmıştım. 

Sonra yıllar geçti durum değişti mi elbette hayır. Evlendim aynı durum ev hayatı için oldu, işe girdim, iş konuları için oldu çocuğum oldu ki bu kaçırılmaz bir fırsattı :) Yapıyor muyum gerçekten bilmiyorum tek bildiğim bunun çok farkındayım ve üst düzey dikkat sarf ediyorum yapmamak için. Karşı taraf ne anlatıyorsa onun konusu üzerine odaklanıyorum, o konudan konuşuyorum. Genelde sorulmadan konu değiştirmiyorum hatta cidden bazen anlatmayı planladığım şeyleri sırf konu farklı diye bir başka sefere bırakıyorum. Eğer hevesle bir şey anlattıysam ve bu dinlenmeme ya da önemsenmeme duygusunu yaşadıysam, bazen durum boyumu aşıyor sinirleniyorum, bazen söylüyorum bazense kendi anlatacaklarımı anlatmamaya başlıyorum. Ama sonra çok içime kapanık oluyorum. Bazen dinlenmediğimden inanılmaz emin oluyorum çünkü aynı insanlar benle ilgili aynı soruyu 3 gün arayla sorup aynı oranda şaşırıyorlar, sanki ilk kez duymuş gibi. Dinlenmediğimden bazen çok emin oluyorum çünkü aynı konularda akıl isteyip aynı cümleleri duydukları halde 1 ay sonra yine soruyorlar aynı şeyi. 

Bir zamandır bunun üzerine düşünüyorum. Neden böyle diye. Çünkü açız cidden çok açız. O kadar kendimizle ilgili bir şey anlatmamaya alışmışız ki ya da o kadar bastırılmış ki duygularımız böyle çıkabilecek bir yer bulunca hemen hortluyor. Sazı elimize alınca da bırakamıyoruz. Anlattıkça anlatıyoruz. Kendi derdimizden başka dertleri göremez oluyoruz, kendi sevincimizden diğer mutluluklara yeterince ortak olamıyoruz ki bence zaten mutluluk paylaşmakta kötüye ahlanmak kadar iyi değiliz. Mesela mutlulukları üzüntüleri konuştuğumuz kadar konuşamıyoruz çünkü muhtemelen alışık değiliz.

Hepimizin hayatında vardır hayatımızdan bir süreliğine ayrılanlar ya da  sadece bir şey sormak için arayıp anlatacaklarını anlatıp, kendi dertlerini yükleyip, fikir alıp hop bir anda bir sonraki ihtiyaca tekrar iletişim kurmayanlar. Özellikle bu grupla ilgili ne yapabileceğimi bilmiyorum. Geçen kardeşim geldi dedi ki çok anlam yüklüyorsun arkadaşlıklarına. Belki de öyle gerçekten belki de arkadaş işte aklına esince ara, görüşmek istersen görüş istemezsen arama diyebilmeliyim. Aslında öyle arkadaşsız yaşayamam diyebileceğim bir yapım yok ama yine de bu konuda kırılgan olduğumu fark ediyorum artık. Kırılmakta haklıyım ya da haksızım bunun da bir önemi yok çünkü bu duygularla ilgili bir şey ve kırılmışsan durumda hak aramazsın.

Bazen çok fazla şey bekliyormuş gibi hissediyorum ama sonra diyorum ki önemsediğin kadar önemsenmeyi beklemek çok da fazla bir şey değil. Balon değiliz sonuçta değil mi? Biraz olsun değmeliyiz birbirimizin hayatına.