Sayfalar

25 Temmuz 2017 Salı

Muz'lu hayat

Köpek sahibi olmak ne zormuş valla. Benim gibi titiz olmayan birini bile vazgeçme noktasına getirdi ya şimdi daha iyi anlıyorum iyi düşün diyenleri. Ama vazgeçmedim, vazgeçemedik daha doğrusu J


Muz evimize geleli 1 hafta oldu. Sözüm ona tam 7 aydır üzerine konuşuyorduk, her şeyi hesap etmiştik, tüm detayları konuşmuştuk. Ama hesap etmekle deneyimlemek çok farklıymış, bambaşkaymış. Tüm çocukluğumun köpek isteğiyle geçmesi benim köpekleri ne kadar sevdiğimin en büyük göstergesidir ama sevmek başka bakmak bambaşkaymış.  Geldikten sadece iki gün sonra yok dedim yapamayacağım, ben bu kokuya dayanamayacağım, vazgeçelim dedim, hatta aldığımız yerle tekrar konuştum. Ama hadi vazgeçelim demek başka, gidip götürünce eve yalnız döneceğini bilmek, senden tamamen ayrılacak olması bambaşkaymış.

Elbette ki ayrılamadım. Ben götürüp bırakamadım, Özgür evde ayrılamamış. İki gün yetmiş çok sevmemize. Beyinde bitiyormuş ve bu bambaşka bir kabulmüş. O gün geri Muz ile birlikte döndüm ya eve biz bir daha o denli koku almaz olduk. İlk başta da hoş geldin demiştik ona ama ikinci seferde daha içten demişiz “Hoş geldin Muz” diye. Evet çok zormuş, çok sorumluluk istiyormuş, bazen sabır yetmiyormuş, bitmeyecek bir yola girmişiz. Ama artık beraberinde tüm getirdiklerini daha çok bilerek ve tamamen kabul ederek tekrar almışız evimize. İyi ki de almışız ya da iyi de vazgeçmemişiz. Kimseye mutlaka almalısınız diyemem ama alındığında getirdiklerine dair çok şey söyleyebilirim artık. 

Bir köpek sahibi olacaksanız  tüy sanırım en küçük sorunlardan biri haline geliyor. Tuvalet eğitimi olana kadar kakasını evde belirlediğiniz bir alana yapması ve bu kokunun katlanılmaz olması, gecenin bir yarısı kakasını yaptığı için havlaması, geçirme ihtimali olan hastalıkları ve üzüntüleriniz, bir yere giderken tüm sorumluluğunun size olması, kimseye bırakamamanız yanınıza da alamamanız, hiç büyümeyecek olan bir çocuk sahibi olmanız:) gibi pek çok şey yaşıyorsunuz. Beraberinde inanılmaz bir sevgi, sizi her gördüğünde deliye dönen bir bıdık, yan odada bile olsanız sizi özleyen, isteyen bir can ve elbette birlikte büyümelerine tanık edeceğiniz evdeki çocuğunuzun en yakın arkadaşı:) 


Arya'nın tek arkadaşı olmayacak elbette ama en yakını olacak sanırım. Her geçen gün aralarındaki ilişkiyi görmek, ilerleyişini adım adım gözlemlemek bizim en büyük keyiflerimizden olacak. O Arya'nın güzeli, evin ise en küçüğü  olarak büyüyecek evimizde. Yeniden hoşgeldin Muzcuk :) Şu anda da çok mutluyuz bizimle olmandan ama biraz daha büyüyünce "iyi ki" diyeceğimize eminim :)


10 Temmuz 2017 Pazartesi

Duygularımız vs tepkilerimiz






Kibar olmak bir garip mevzu. O kadar ince bir çizgisi var ki sağa kayarsan kaba sola kayarsan yapmacık oluyorsun. Biri çirkin duruyor biri eğreti. Düz olmak da öyle. İşte bu nedenle çok karıştırılıyor kaba olmak ile düz olmak bana kalırsa. Hakaret ederken ya da ters bir şey söylerken emoji kullanarak durumu yumuşatmaya çalışanlar kibar olduklarını, karşısındakinin duygusunu ya da anlattığını anlamadan hönkürenler de düz olduklarını savunuyorlar. Oysa bir insan hem net yani dümdüz, hem de kibar olabilir. Hem gerçekten söylemek istediğini söylerken hem de hakaret etmeden bunu anlatabilir. Dediğim Sami gibi olmak değil ama yine de biraz daha net olmak :) Dünyaya tersten bakmak bazen eğlenceli ama konuşurken de anlarken de düz olmak en güzeli :) En azından ne hissediyorsa insan eğip bükmeden ama kırıp dökmeden anlatmalı.

Pek çok duygu ya da davranışımız nasıl ki sadece bize bağlı değilse bu da o şekilde. Sizin dümdüz dediğinize karşınızdaki kaba, kibarlıktan ölüyor dediğinize de başka biri yapmacık diyebiliyor. O nedenle de herkesin yaşantısı kendine kalıyor. İşte o nedenle de herkes herkesle arkadaş olamıyor hatta iletişim bile kuramıyor. 

"Olaylar karşısında ne hissedileceğini, bireyin sahip olduğu yorum ve anlam kalıpları tayin eder."

"Kişiyi her hangi bir olay değil, karşılaştığı olayla ilgili geliştirmiş olduğu inançları ve yorumları öfkelendirir."

Okuduğum kitapta (Ben Değeri Tiryakiliği) karşıma çıkan iki muhteşem cümle. Buna göre eğer anlam kalıplarını değiştirirsen olaylara verdiğin tepkiler de değişiyor  E bu süper bir haber :) iş o zaman o anlamları, kalıpları değiştirmede de nasıl olacak. O kalıplar öyle bir günde olmadı ki hemencik yıkılsın. Ben onları emek emek biriktirdim, yıldan yıla büyüttüm her girdiğim ortamda her tanıştığım kişiyle yeniden düzenledim de bugünlere getirdim. Öyle hemencik nasıl vazgeçerim kalıplarımdan ve yorumlarımdan :)

Kızıyorum öfkeleniyorum hem de kendimi her seferinde çok haklı buluyorum elbette, aynı başkasının beni zaman zaman kaba ya da duygusuz ama benim kendimi net olarak nitelendirdiğim gibi :) Ama bu duygularıma hiç  bu bakış açısıyla düşünmemiştim, geçmişten ne getirebilirim ki robot muyum  yaşadıklarım bende kalıp oluşturacak ve ben o kalıplarla olaylara tepki vereceğim diye. Hem Gökçen Hanımla konuştuktan sonra hem de bu kitaba başladıktan sonra şunu fark ettim. Ben hep aynı şeylere öfkeleniyorum, aynı durumlara benzer tepkiler veriyorum yani basbayağı ben geçmiş yaşantılarımı tekrar tekrar yaşıyorum muadil durumlarda. Yani beni kızdıran şey aslında karşımdakinin davranışı değil benim düşüncelerim, "kim bilir onlar sırtlarında ne yük taşıyor da öyle davranıyorlar" demişti Gökçen hanım. Kesinlikle daha iyi anlıyorum şu anda. 

Ben yüklerimden kurtulmaya uğraşıyorum, eğer bana daha fazla yük olmazsanız çok sevinirim diyerek yine topu başkalarına atmak istiyorum ama 😆 

Tüm bu duygularımın ifadesi olarak gelsin :)


5 Temmuz 2017 Çarşamba

Çişli kakalı mevzular :/

Her çocuk gibi Arya'da elbette bezi bırakacaktı, bırakacaktı evet ama ne zaman ve ne şekilde. Bizim bu konudaki yaşadıklarımız yazılanlardan en azından benim okuduklarımdan biraz farklı.


Şubat ayının ortasında bir Salı günü çocuğunuz birden “ben bi daha bez tak e eh, ben kilot giy” derse ne yaparsınız? Evet ben de saçmalama yavrucum kış kış dedim kendi içimden ama elbette çocuğa “aaa ne güzel tamam o zaman cumaya kadar bekle sonra bir daha bez takmayalım” şeklinde yansıttım bu duygumu (yediyse :)). Şaka bir yana cidden hiç planlamamıştım ve duygusal olarak da bence hiç hazır değildim. O kadar planlamamıştım ki henüz 1 hafta önce e-bebek indirimden taaam 252 adet bez almıştım ve o kadar hazır değildim ki Özgür’e bin kere emin misin diye sordum. Peki neden Özgür’e sordum çünkü Arya öyle dedikten sonra o bırakalım demiştiJ iki gün bu bir heves mi ve geçer mi diye düşünerek alışveriş yapmadık ancak baktık ki Perşembe geldi hala aynı o zaman gittik çok sayıda tane kilot (14 tane J) , 1 büyük 2 küçük alez ve alt değiştirme bezlerinden (e-bebek'in kendi markası olan, çünkü en ucuz o) aldık. Sonra cuma günü de hadi bakalıııım diyerek coşkuyla başladık. Büyük alez, üzerine küçük alez ve onun da üzerine alt değiştirme bezleri olmak üzere çarşaf öncesi üç katmandan oluşan ultra korumalı yatağı hazırlayarak kilot giydirdik. Eğer ben her seferinde çıkarır takarım alezi der ve üşenmezseniz tek alez de olur bence. En azından o zaman öyle düşünmüştüm. Ama ben biraz daha kolay olsun diye böyle bir düzenek kurmuştumJ umudum henüz alt değiştirme bezlerinin üzerinden küçük aleze geçmeden yakalayıp o kadarlık hasarla kurtulmaktı J Zaten daha önceden lazımlık almıştım ama bu çiş mevzusunu daha çekici hale getirmek için hoşuma giden merdivenli bir klozet aparatı ve bolca sticker aldım.

İlk günü çok az isabetle kapattık ancak bence umut vardı. Ancak ben inanılmaz gergindim çünkü klozete veya lazımlığa oturmakta direniyordu Arya. Okulda nasıl olacak, nasıl uğraşacaklar vs. inanılmaz dert olmuştu bana ama yine de devam edecektim. Sonra ne zaman ki iş kaka yapmaya geldi o zaman kazın ayağı belli oldu. Arya ilk kakasında azıcık ağladı onu hallettik ama ikincide neredeyse yalvarırcasına bez takılmasını isteyince, normalde geri dönülmemesi önerilmesine rağmen esas olan gördüğümüz durumdur diyerek hemen bezi taktık ve konuyu kapattık, yaza erteledik. 

Bu zamana gelene kadar birkaç defa istedi ancak o da çok üzerinde durmadı bizim için de uygun değildi. Sonra bir pazar günü (ki aslında cuma olacaktı ama bir vazgeçer gibi oldu :)) yine Arya'nın isteğiyle çıkardık bezini.İlk gün %40 gibi bir isabet oranıyla tamamlandı ancak iş kakaya gelince yine oturmak ve yapmak istemeyerek tuttu, pazartesi de sabahtan okula götürdüm. Okulda bu oran %75 e çıktı ancak bunların hepsinde biz akıl edip hadi dedik ve  öyle tuvalete gidildi. Pazartesi akşam işten gelince "çişin var mı" sorusuna yok diyince o zaman gelince haber verir misin dedim, meğer an o anmış, çocuk bu cümleyi bekliyormuş. Bir daha da gündüz hiç kaçak olmadı :) Gece durum biraz daha farklı çünkü biz gece çiş için kaldırmayı doğru bulmuyorduk o nedenle 10-12 gün boyunca hemen her gece altına kaçırdı. Sonrasında o da bir anda kesildi ve gece kalksa da çişim var demeye başladı. Biliyorum ki bu gece işi de bitti demek değil ama büyük bir yol katettik demek.

İkinci deneyimdeki en büyük keşfimiz de çakma Potette. Normalde çoğunluk Potette lazımlık olarak bilir ama kendisinin e-bebek (Baby&Plus Portatif Katlanılabilir Lazımlık)
tarafından başka bir versiyonu yapılmış ve üçte biri fiyatına. Bunu aldıktan sonra diğer aldıkları insana gereksiz geliyor. çünkü hem tuvalet adaptörü yerine kullanılabiliyor hem de portatif olduğu için çantaya atıp seyahatlerinizde yanınızda taşıyabiliyorsunuz. Resimdeki şekliyle üzerine şeffat çöp poşetlerinden geçirip lazımlık olarak da arabada rahatlıkla kullanabiliyorsunuz. Biz bu süreçte biri Zonguldak diğeri İzmit ve İstanbul olmak üzere iki kere seyahate çıktık, ciddi anlamda kurtarıcıydı. Ayrıca Arya "tuvalet büyük içine düşerim" dediği yerlerde de adaptör olarak çantada daima bizimleydi :) 

Şimdi asıl noktaya geleyim. Bu iki deneyimden neler çıkar?

*Öncelikle anne/babanın tam anlamıyla rahat olması çok önemli çünkü gerginlik her şeyde olduğu gibi bu durumda da çocuğa inanılmaz yansıyor.
*Etraf azıcık kirlenebilir, çişin içinden hiç çıkamayacaksınız gibi gelebilir ama durumun geçici olduğunu bilmek lazım.
*Sticker ya da tuvalette kitap okumak gibi genel olarak hep yazılır, bizde ilk durumda işe yaramadı ikincide kullanmaya teşebbüs bile edilmedi.
*Kaka olayı biraz daha zaman alıcı olabilir (en azından bizim için öyleydi) ama yolun sonunda ışık var.
*Yatağa öyle kırk kat sermeye gerek yok, çarşafın altına alt açma yayın ve çocuğu yatırın, çarşaf değiştirmek o kadar da zor bir şey değil inanın.
*Gece kaldırmak illa da çok gerekli bir şey değil, kimi yerlerde bunun alışkanlık yapacağı yazarken, çocuk bu sefer size güvenerek de bunu öğrenmeyi geciktirebilir. Kaldı ki kaldırsanız bile siz yatırdıktan sadece 1 saat sonra tekrar yapabilir. En azından uykunuz bölünmesin :)
*Genel olarak çok da üzerinde durmamak lazımmış sonunda bu anlaşılıyor.

Daha önce okul için yazmıştım, ben bir şekilde sıramı savdım darısı yakında bu işe girişeceklere olsun.

3 Temmuz 2017 Pazartesi

Şu sosyal medya dediğin...

Şu sosyal medya ne garip, varsan da sıkıntı yoksan da olmuyor. Yazın gelmesiyle çoğalan erkek çocuklarının çıplak video ve fotoğrafları hakkında ne düşüneceğimi bilmiyorum. İlk aklıma gelen acaba paylaşımı yapan kişi kız çocuğu olsaydı da aynı paylaşımı yapar mıydı? Hepimiz bunun cevabını biliyoruz sanırım. Erkek çocuğu olduğunda bunu sosyal medya da "pipi" diyerek duyuran aileler, kız çocukları için asla ama asla böyle bir açıklama yapmazlar. Çünkü güzel ülkemde kız çocuklarının cinsel organlarına sözde sempatik bir isim bulunamamıştır. Çıplaklığın özel olduğuna her platformda vurgu yapan uzmanlara rağmen bu durum daha küçükken erkek çocuklarında "hadi göster amcana"  ya da "erkeğin malı meydanda" gibi cümlelerle genele indirgenmiştir. Erkek çocuklarının özellikle sünnet sonrası mutlaka çıplak bir fotoğrafı çekilerek albümlerin başında yerini almıştır. Bu durumun erkek bünyesinde yarattığı diğer şeyler ise bu yazının konusu değil. Elbette bunları yapmayan, o zaman da şimdi de buna hassasiyet gösterenler vardır ama bu bahsettiğim yaygın olan durum.




Uzun zaman internet ve aile çalışan hocamla yaptığımız sohbette bir kere daha gündeme gelen pedofili bana kalırsa çağın lanetlerinden biri. Pedofilinin hızla arttığı, bizlerin çok masum olduğunu düşünerek koyduğumuz fotoğraflardan bile aklımıza bile gelmeyecek şeyler yapabilecek ruh hastaları maalesef her yerdedir, ama en çok da internette. İşte tam da bu nedenle daha da dikkat etmeliyiz paylaştıklarımıza.  Bir çoğumuz anı olsun, burası fotoğraf albümüm olsun duygusuyla paylaşıyoruz ama paylaştıklarımızın kimin eline geçeceğini aslında hiç birimiz bilmiyoruz. Benim de tek bildiğim internette paylaşılanın ne yaparsan yap hep orada kalacağı. Bu nedenle de ne paylaşırsak ve hangi platformda paylaşırsak paylaşalım bunu hep aklımızda tutmak gerekiyor. 

Çocukluk fotoğraflarıma baktığımda hiç birinden rahatsız olmadığımı fark ediyorum ve bu benim öncelikli ölçütüm haline geldi paylaşım yaparken. O nedenle eğer ki birini ilgilendiren ki burada mevzu çocuğumuz, yani çocuğumuzu ilgilendiren bir fotoğraf onun için yıllar sonra ergenlikte ya da gençlikte yırtmak isteyeceği ya da albüme bakarken hızla geçmek isteyeceği ya da albümden çıkarmak isteyeceği bir fotoğraf olacaksa işte bu bizim paylaşmamamız gereken bir fotoğraftır. Kendimize şunu sormak bu konuda bizim için yol gösterici olabilir. "Ben böyle bir fotoğrafımı görseydim hoşuma gider miydi?". Pek çok insanın çocuk işte diyerek bakacağı bu konuya ama onlar birey ve ama onlar yetişkin olacak şeklinde cevap verebilirim ancak. O zaman iş hangi platformu kullanmayı sevdiğimizde değil de nasıl kullandığımızda ve ne paylaştığımızda bitiyor. 


Normalde ebeveyn olarak onların onayı olmaksızın eğer fotoğraf paylaşımı yapıyorsak, paylaşılanların kimin eline geçebileceğinden tutun da gelecekte onları nasıl etkileyeceğine ve güvenliklerine kadar tüm konularda da biz sorumluyuz. Çocuk olabilirler ama birey olduklarını ve ergen, genç ve yetişkin olacaklarını hiç bir konuda aklımızdan çıkarmamalıyız. Bizim çocuklarımız olabilirler ama bu bize daha güzel, daha eğlenceli daha dikkat çekici yani daha çok beğeni alacak diye her istediğimizi düşünmeden, tartmadan paylaşma hakkını vermez.