Sayfalar

29 Haziran 2017 Perşembe

Bi sakin olmak lazım

Çok uzun süredir sosyal medya kullanıyorum ve söylemesi ayıptır doktora tezimi sosyal medya üzerine yazdım ancak buna rağmen bazı davranışların hala nasıl sürdürüldüğüne aklım ermiyor. Kim başlattı, kim sürdürdü ya da destekledi acaba. Hepimiz birilerini takip ediyoruz, takip ettiklerimizin iletilerini beğeniyor hatta bazen yorum yazıyoruz. Tüm bu sürecin sadece takip ettiğimiz kişi ve bizim aramızda olduğu da su götürmez bir gerçek. Ama peki diğerine ne oluyor, ne düşünüyor da bu noktaya geliyor ve yorum yapana saldırmaya başlıyorlar işte bunu cidden anlayamıyorum. Yazılanlar beni ilgilendirmediği zamanlarda da inanılmaz şaşırıyordum hatta ileti sahibi bence bu kendisini savunan ekipten kesin rahatsızdır diye düşüyordum ama insanın başına gelince daha da tuhaf oluyor. Aklıma türlü türlü cevaplar geliyor ama sosyal medya etiği çalıştım ya elbette vermiyorum bu cevapları.



 Elbette takip ettiğiniz kişiyi çok sevebilirsiniz ve biri ona olumsuz bir şey yazdığında sinirlenebilirsiniz ama bu tarz durumlarda kısaca "size ne" demek istiyor insan. Öncelikle zaten bu ortamlarda bulunan popüler kişiler iyisiyle kötüsüyle tüm yorumlara açık olarak paylaşım yapıyorlar. Bu demek değildir ki hakaret etmek de serbest. Hakaret etmek nasıl ki gerçek hayatta uygun değilse bu ortamlarda da uygun değil elbette ama bırakın da ileti sahibi versin rahatsız oluyorsa cevabını. Sonra engellemek diye bir şey var mesela ama bu da sizin gönderi sahibi yerine yapabileceğiniz bir şey değil yani :) Daha da kilidi öyle aportta beklemeye ne gerek var, hadi bekledin kolladın, biri bir şey yazsında yapıştırayım cevabı hem o zaman belki takip ettiğim kişi beni daha çok sever diye ee o zaman da yazılanı doğru okuman gerekiyor, okumak yetmiyor bir de anlaman gerekiyor değil mi? Bu böyle birini alt edeyim, dur ben şuna lafı bir çakayım hem belki benle beraber birileri de yapar aynı şeyi o zaman daha güçlü oluruz hissi çok tehlikeli sosyal medya için. Sosyal medyada zaten mimikler yok (evet emojiler var ama her durumda yeterli değiller), dokunmak, sırtını sıvazlamak yok, göz göze gelmek yok işte tüm bunlardan dolayı da bolca yanlış anlama var.

Neden takip ederiz başkalarını, çünkü paylaşımlarından keyif alırız, paylaşımları bizim bir yanımızı geliştirir ya da yüzümüzü güldürür. Ama olay biraz bundan çıkmış “sevmiyorum ama takip ediyorum”, “gıcık oluyorum ama takip ediyorum”lar başlamış. Bu genel memnuniyetsizlik hali, sevmeme, beğenmeme hali olduğu gibi geçiyor kimisinin yorumlarına. Zaten var olan üslup sıkıntımız da, işin içine sanal ortamlar girince daha da artıyor. Bir rahat olsak, güzel baksak da güzel görsek her şey hallolacak. Sosyal medya hesaplaşma yeri değil ki paylaşım yapıyoruz orada, dövüş etmiyoruz.

Sosyal medyanın kendi içinde getirdiği bir dolu güzel özellik var onlar dururken dövüşmek nedendir? Mesela en hızlı ve güncel haber takibini sosyal medyadan yapabilirsiniz ama bunun için elbette teyit etmeniz, her yazılana inanmamanız lazım çünkü her ortamı kirletenler olduğu gibi sosyal medyayı da kirletenler var. Sizinle ortak ilgi alanına sahip insanları takip edip kendinizi geliştirebilirsiniz ama takip ettiğiniz insanların gerçek olup olmadığını da araştırmanız lazım. Alışveriş ya da ticaret yapabilirsiniz ancak dürüst olunduğundan emin olmanız lazım. Hiç olmadı öylesine vakit geçirebilirsiniz, belki tanımadığınız insanlarla tanışabilirsiniz ama onda da sınırlarınızı bilmeniz lazım. 

Gerçekten pek çok farklı alanda kullanılan bu ortamların keyfine varabilmemiz için aklımızın başında olması lazım, bir sakin olmak lazım :/  Üstelik bunlar bir tek sosyal medyada değil gerçek hayatta da lazım :)

17 Haziran 2017 Cumartesi

PLEAMAGŞŞ :)

Çocuklara oyuncak seçimiyle ilgili yazmıştım (tık tık) daha önce ama şimdi düşünüyorum da amma da  yazmışım, diyememişim ki herkesin çocuğu kendine istediği ile oynasın. Ama ne yapayım yapımda yok J O köprünün altından çok sular aktı, ben süreçte yepyeni oyuncaklar keşfettim. Oyuncak seçimimdeki ölçütlerim hala aynı ama bana bir zamandır bir rahatlama geldi, kim hangi oyuncağı neden almış falan takılmıyorum. Ama elbette boş durmuyorum ve kendime takılacak başka şeyler buluyorum. Bu sefer kafayı çocuklara neden bu kadar etkinlik yapılıyor kısmına taktım. Yanlış anlaşılmasın bu hiç bir şey yapmayalım demek değil ki bence o bile olur ama oyun çağındaki bir çocuğa hatta bebeğe bile renk, sayı ya da benzer bir şey öğretme çabasını hem anne olarak hem de eğitimci olarak anlamıyorum. Yüce insan Özlem ablam da bana katıldığı için bu düşüncemin daha güçlü arkasında durabiliyorum J Çocuk zamanı geldiğinde ama annesinin zamanı değil kendi zamanı geldiğinde renkleri de öğrenir, sayıları da. Kimi 2 yaşında öğrenir kim 4 ama öğrenir. Uyaran sunmamak değil demek istediğim, uyarana boğmamak. Kırmızı bir kart gösterip “kırmızı” demek ya da “2” rakamını gösterip iki demek hatta hatta günlük yaşam ya da o an ki oyun vs dışında sadece öğrensin kaygısıyla söylediğiniz, yaptığınız her şey. Bir başkasının çocuğu renklerin İngilizce'sini bilirken sizinki de bilmeyiversin inanın bir şey olmaz. Neyse konuyu sulandırmadan şunu söylemek istiyorum. Esas olan oyuncak değil oyun, etkinlik değil çocukla geçirdiğiniz vakit, yaptığınız paylaşımdır.

Oyun/oyuncak mevzusuna kafa yorarken karşıma bir oyuncak çıktı ve bu oyuncak ile bence biz yeni bir oyuncak almaya veda ettik. Çünkü bu oyuncak siz ne olmasını isterseniz o. Hatta illa etkinlik yapacağım derseniz, eşleştirme de yaparsınız, renkleri de öğretirsiniz, sayıları da öğretirsiniz. Oyuncağın ismi Arya'nın demesiyle PLEAMAGŞŞ orijinali ise PLAYMAGS, mıknatıs ile birbirine birleşebilen parçalardan oluşuyor. Ucu çok açık bir oyuncak, geometrik desen de yapabilirsin, süsleme de, araba da yapabilirsin, hediye kutusu da, köpek kulübesi de. Biz bu oyuncağı aldıktan sonra Arya kendi kendine daha fazla oynamaya başladı mesela. İnanılmaz güzel şekiller yapıyor kareleri birleştiriyor küp yapıyor (hediye kutusu diyor), dik üçgenlerle kareler yapıyor, üçgenleri kullanarak altıgen yapıyor, piramitler ve prizmalar (içine adamlar koyuyor, hatta eğer koymak istediği bir nesne sığmazsa boyutunu büyütüyor) havada uçuşuyor. Bunların hiç birini ne olduğunu bilerek yapmıyor bilmesi de gerekmiyor ama bence inanılmaz bir içselleştirme süreci yaşıyor. Hepsinden önemlisi sabah kalktığında da gece yatmadan bu oyuncakla inanılmaz eğleniyor. "Anne baak senin en sevdiğin renkten yaptım (ki o kırmızı)" diye bağırması da beni benden alıyor :) Tahmin ettiğiniz üzere bu kadar anlattığım bir oyuncak çocukların yaratıcılıklarını da inanılmaz destekliyor. Ancak anne babanın "şunu şöyle yap", "bunu da koyalım" gibi müdahalesi olmazsa :)

Bize bu oyuncağı kardeşim teee Almanyalardan getirdi ama sizin artık o kadar uğraşmanıza gerek yok :) Çünkü benim can arkadaşım bu oyuncağın tek yasal satıcı olarak NİNYO'yu açtı ve satışa başladı. Elbette reklam yüzlerinden biri de Arya'ydı :) Sitede de oyuncakla ilgili çokça bilgi bulabilirsiniz, evet birazcık pahalı bir oyuncak ama verdiğiniz her kuruşa değiyor. Sonrasında bir sene boyunca başka oyuncak almasanız da olur :)








1 Haziran 2017 Perşembe

Her şeyin yavrusunu :)

Karahindibağı çok severim çocukluğumdan beri, bir arkadaşım kendisine, hassaslığı/kırılganlığı çağrıştırdığını söylediğinden beri de düşünüyorum acaba benim için de öyle mi ya da ben neden seviyorum diye. Sonra geçen gün aklıma geldi nedeni çünkü evet çok nazik bir üflemede gidiyor ama yine de ince ince olsa bile aslında nasıl da sıkı tutunmuş çanağına bazıları. Bütünü bir tane gibi görünse de içinde nasıl da çok onlarca küçük parçası var ve birlikte nasıl da güzeller. Her bir tüycük kendi başına bir tohum ama bütünü sadece bir karahindiba :) Seviyorum çünkü fark etmeden kendimle o kadar özdeşleştirmişim ki ben karahinbağı :) 



"Her şeyin yavrusu/küçüğü güzel" diye bir söz var ya nasıl da anlamlı :) Kedinin köpeğin, kuşun hatta karıncanın bile minik olanları daha güzel (eğer örnek az geldiyse tık tık). Onlar da yetmezse daha sayabilirim misal domatesin chery olanı, salatalığın badem olanı daha güzel daha lezzetli sanki. Bugün de bir sürü karahindiba olan bir alanda karşıma bu dev karahindiba çıktı valla inanır mısınız onun bile küçüğü daha güzelmiş benim için:) Aslında mevzu kedi köpek de değil, sebze de ve tabi ki karahindiba da. Mevzu insan için de kullanıyor ya bu sözü, ona takığım bir süredir. Bu söz genelde dış görünüş, sevimlilik anlamında kullanılır ama çocukla çok vakit geçirince aslında sadece dıştan değil içten bakıldığında da insanın küçüğü daha iyiymiş diyorum. Çocuklar ne kadar saf ve ne kadar da art niyetsiz büyüklerin aksine. Seviyorsa seviyor, gelmek/yapmak istiyorsa geliyor/yapıyor, sinirleniyorsa tepkisini anında görüyorsunuz. Saftan kastım bir şey anlamıyorlar değil sadece çok temizler, hesapsızlar. Evet bazen çok cin oluyor ama o zaman bile inanılmaz saflar :) Mesela çocuklara yapmak istiyor musun dediğinde istemiyorsa yapmıyorlar ama biz bin tane şey düşünmüyor muyuz cevap verene kadar. Ama kırılmasın ama kızmasın, ama küsmesin, istemiyorum ama bana zararı da yok yapayım bari gibi gibi ayrıca sadece biz düşünmüyoruz bazen karşımızdaki de düşünsün diye bekliyoruz. Mesela ben kimi zaman bekliyorum bence 😀

Bu çocuklar yine mesela hiç seviyormuş gibi yapma gereği duymuyorlar, sevmeyince bir de küt diye söylüyor ki bu halleri kalbimi dağlıyor :) Misal birkaç ay önce kızıma "ona neden öyle yaptın" diye sorduğumda "ben onu sevmiyorum" dedi ve geçti. Çünkü onlar için bu kadar basit sevmiyor ve sevmiyorsa samimi olması da gerekmiyor. Ama bizde öyle mi? Demek istediğim ama biz neden öyle yapmıyoruz değil çünkü sevsek de sevmesek de aynı iş yerinde çalışıyoruz, aynı otobüse biniyoruz ya da aynı görevlerde yer alıyoruz. Dolayısıyla birlikte iş yapabilmenin kuralı bu bizler için. Ama bence en azından seviyormuş gibi görünmek zorunda değiliz 😁

Varsa çocuklarınızın söylediklerinizi anlamadıkları anları bir düşünün. Böyle boş boş bakıp "Neee" diyor Arya mesela. Çünkü anlamamış ve anlamış gibi yapması gerekmiyor. "Ben onu bilmiyorum yardım et" diyor, çünkü bilmiyor ve bu kötü bir şey değil, öğrenmenin bir yolu var onun için. Ama büyüyünce ne oluyor bilmese de biliyormuş gibi yapılıyor, çünkü kınamak diye bir şey var bir de her şeyi bilmek çok afilli birşey sonuçta değil mi?. Mesela çocuklarda ben bilmiyorum bunu ya da duymadım dediğinizde dalga geçmek, alaycı bakmak da yok, hemen "ben sana öğretirim" diyorlar dilleri döndükçe anlatıyorlar da anlatıyorlar. "Neden" en önemli kelimeleri çocukların, delicesine hatta bazen çıltırtacasına sorguluyorlar, büyüyünce ne oluyor sormamalar, sorgulamamalar, kabuller başlıyor. Otorite bir şey mi dedi muhtemelen doğrudur, doğru değilse de ses çıkarmaya gerek yoktur, çünkü söylenen yine de doğrudur 😁 Ototritenin illa patron olması da gerekmiyor konu alanında uzman biri olması yeterli. "Neden" sorusunu bırakalı yıllar olmuş zaten çünkü sorduğunda bu senin bilmediğinin yani en azından yeterince bilmediğinin bir göstergesi.

Büyüyoruz elbette bazı özelliklerimiz değişecek ama sanırım biz ilk önce bu bahsettiğim özelliklerimizi değiştiriyoruz. Saflığımızı, merakımızı kaybediyoruz. Sonrası diğerleri aynı kalsa da önemi kalmıyor zaten. Halbuki biz de karahindiba gibi olsak büyüsek de sevimliliğimizi kaybetsek de yine de sıkı sıkı tutunsak bazı özelliklerimize, büyüdükçe dağılıp gitmese...