Sayfalar

18 Haziran 2018 Pazartesi

Özel gün mevzusu...

Dün babalar günüydü, bir kaç gönderide bu tarz paylaşımların yapılmamasını talep eden sevdiğim insanlar oldu, bunların babasını kaybetmiş insanların canını yaktığından bahsetmişlerdi. Mutlaka yakıyordur o konuda bir şey diyemem ama o iletileri gördükten sonra babasını yaklaşık 3,5 yıl önce hem de annesini de ondan 6 ay sonra kaybetmiş biri olarak belki azıcık söz hakkım vardır diye düşündüm:)

Elbette herkes duygularını farklı farklı yaşıyor ve bambaşka mücadele ediyor o duygularla ve elbette hepimizin duygularla baş etme şekillerimiz bambaşka. İş paylaşıma geldiğinde babamla fotoğrafımı koymak hatta babalar gününde anmak için yaşamasını gerektiğini de düşünmüyorum. Kimse babasıyla fotoğrafını koydu diye acım artmıyor aksi durumda da azalmıyor zaten. Hayatınızda hiç kayıp yaşadınız mı bilmiyorum ama bu öyle bir şey ki kimsenin yaptığıyla artıp azalabilecek bir şey değil. Umarım yaşamamışsınızdır ve umarım çok uzun yıllar sonra yaşarsınız.

Nasıl ki bir tabağı/kahveyi paylaşırken ama bulamayanlar var demiyorsak ya da çocuk paylaşırken ama isteyip de sahip olamayanlar var demiyorsak aslında bu paylaşımlar da onlardan çok farklı değil. Instagram, Facebook ya da diğerleri birer platform ve aslında tam da bu işler için varlar:) İnsanlar sevdiklerini arayıp söyledikten sonra bazen buralara da koyuyor ama bu kimsenin yarasını dağlamak için daha fazla üzmek için değil, sadece çok sevdiklerini bir de buradan paylaşmak için belki yazdıkları beğenilsin diye belki babası annesi görüp, duyup mutlu olsun diye. Mesela yaklaşık 1 ay önce de anneler günüydü ya da herkes anne babasıyla ya da başka birinin kaybettiği bir yakınıyla doğum günü kutlaması koyuyor işte bu günler de diğerlerinden farklı değil. Aslında o an temel tek bir duygu var paylaşmak belki de onun getirdiği beğenilme :) Kimsenin amacı bak benim var ama senin yok demek değil yani.


Kesinlikle şöyle bir şey var, özel günlerde insanın canı daha fazla yanıyor, o anı paylaşamadığına üzülüyor ama bu başka biri paylaşabildiği için yaşadığı bir kıskançlık ya da üzüntü değil. Sadece kendisi o an bunu yaşayamadığı için üzülüyor insan. Çocuğunu göremediği, akla ihtiyacın olduğunda danışamadığın, güzel anlarını paylaşamadığın, aynı şeyi defalarca anlatacak birini bulamadığın için üzülüyorsun. O kadar üzüntünün içinde de kendi adıma yapılan fotoğraf paylaşımlarına üzülmeye fırsat kalmadığı söyleyebilirim :)


Bugün eğer anne babam hala hayatta olsaydı en çok yapacağım şeylerden biri olurdu bolca fotoğraf ve video çekmek ve belki de paylaşmak, paylaştıklarıma dair onları ne kadar çok sevdiğimi bir de sosyal medyada dile getirmek:) Ben bunu diğer sevdiklerimle yapıyorum şu anda dolayısıyla başkasının anne babasıyla paylaştıkları da bana benim yaptıklarımdan farklı gelmiyor :)

Bol bol anılarınız, paylaşıyorsanız paylaştıklarınız, yazdığınız güzel cümleleriniz eğer paylaşmıyorsanız da çektiğiniz bol bol fotoğraflarınızın olması dileğiyle...

6 Haziran 2018 Çarşamba

Başa çocuk geldiyse...

Geçen hafta Eskişehir'de çocuk tiyatrosu festivali vardı. Farklı ülkelerden gelen gruplar misafir olup oyunlarını sergilediler. Biletler o kadar çabuk tükendi ki biz hep tek bilet alabildik mesela :) çünkü bu şehirde tiyatro önemlidir ve her zaman tam kapasite oynar tüm oyunlar. Böyle bir şehirde olmak çok büyük şans elbette biz de bunu sonuna kadar kullandık ve alabildiğimiz tüm oyunlara bilet aldık. Biraz oyun seçimi konusunda şanslıydık sanırım yani öyle denk geldi. Sihirbazlık gösterisi, müzikal ağırlıklı, kukla gösterisi ve normal bir oyuna denk geldik bu sayede de hepsine gitmiş olduk:) 

Şimdiye kadar tiyatro oyunu nasıl yazılır, provaları nasıldır, işin içine çocuk girdiğinde nelere dikkat edilir ile ilgili bir tecrübem olmadı, ülkemizde bu nasıl yapılıyor bilmiyorum dolayısıyla bu konularda ahkam kesemem ama çocukların ne kadar çabuk taklit ettiklerini, nasıl sünger gibi çektiklerini gözlemleyecek kadar uzun süredir anneyim bence:)  Dolayısıyla da çocuk tiyatrosunda bence bu olmamalı diyebilme hakkına sahibim anne olarak :) Mesela çocukların denemesi olası şiddet gösteren kısımları olmamalı, siz istediğiniz kadar çocuğa onun gerçek olmadığını da anlatın yine de o ilk gördüğünü baz alacaktır, en azından belli yaşa kadar olan çocuklar için bu böyledir. Gittiğimiz tiyatrolardan birinde sihirbazlık gösterisi vardı ve içinde testere ile insanı ikiye ayırma vardı mesela, ya da bıçağı parmak arasında vurarak gezdirme vardı. Her ikisinde de gösterdiler nasıl olduğunu ama bu bir çocuğun özellikle bıçak gösterisini denemesine engel olur mu bu emin değilim. Benzer şekilde başka bir oyunda fermuarını çocukların önünde indirmeye başlayan bir oyuncu vardı, evet sonradan arkasına dönüyordu ve sözümona kilodunu içinden çekerek çıkarıyordu. Bu noktada çocuk bunu yapar mı demekten ziyade şunu sorguladım ben, gerçekten oyun için bu kısmı gerekli miydi?  O oyun için değildi :)

Çocuk kitaplarını baz aldığımızda da pek bir şey değişmiyor maalesef. Çocuk güzel çocuk kitapları var elbette ve evet onları tercih ediyoruz ama yine de bu arada daha dikkatsizce aldığımız kitaplar da bu işin ne kadar ciddiyetsiz ve işin ehli olmayan kişiler tarafından yapıldığının kanıtı oluyor. Öpüşmek doğal olabilir elbette ama çocuk kitabında yeri olduğunu düşünmüyorum ben ya da ölüm doğanın bir getirisi olabilir elbette ama öldürmenin de yine bu kitapların için yer almaması gerektiğini düşünüyorum. Tabi ki de bütün kitaplar bizim öğretmek istediklerimizi içermeli diye düşünmüyorum, sırf eğlencesi için bile bir kitap sevilir ama en azından yaşına uygun olmayan şeyleri de çocukların gözüne sokmamalı bana kalırsa.





Tüm bunlardan sonra asıl sorunun bir oyundan ya da kitaptan ibaret olmadığını anladım bir kere daha ve bunu yapanın sadece bizim ülkemizdeki insanlar olmadığını da. En büyük cevapsız kalan sorum şu. Ne zaman küfür, vurma, itme ve müstehcen kabul edilebilecek şeylerle eğlenmeyi ve gülmeyi bırakacağız. Ya da belki de bunlara gülmeye ne zaman başlıyoruz. Kendi cevabım bunlara gülmeye biraz da ailelerin yaptıklarıyla başladığımız ve toplumla olanlarla devam ettiğimiz yönünde.  

İşin özü eğer bir şeyin başına çocuk koyuyorsan, bu ister tiyatro olsun ister kitap ya da film çocuğu gerçekten ön planda tutarak yapmak gerekiyor. Oradan çıktıktan sonra ya da o kitabı okuduktan sonra çocuğun aklında kalabilecekleri azıcık tahmin edebilmek gerekiyor bana kalırsa :) Bunun bir eğitiminin ya da belli ölçütlerinin olması şart. Yoksa bizim burada herkes eğitimci herkes çocuk hakkında çok şey biliyor...