Sayfalar

23 Mayıs 2016 Pazartesi

"Hayır" her zaman gerekli mi?


Geçen gün kızımın yapmak istediği bir şeye “hayır öyle yapmayalım” dedim. Sonra birden dank etti. Neden hayır dedim diye düşündüm gerçekten geçerli bir sebebim yoktu. Durum şöyle gerçekleşti aslında. Akşam yemeğini yedik, sonra Arya su istedi verdim, sonra da kaşık istedi ve karıştırmak istediğini anlattı.  İşte tam bu noktada “yok kızım karıştıramayız”  dedim. Sonra birden o kadar anlamsız geldi ki. Durumu düşündüm neden böyle demiş olabilirim diye. Normalde suyla her koşulda oynamasına izin veriyorum zaten, ıslanması kirlenmesi gibi bir derdim de hiç olmadı, yemekle oyun birleşmesin diye düşünmüş olsam yemek de bitmişti, eee peki neden hayır dedim. Neyse sonra  hemen durumu değiştirip düzeltip verdim suyla kaşığı. Çok eğlendi kaşık kaşık su içti, karıştırdı falan. 


Aslında mevzu o anki tepki değil, ablam nam-ı diğer görümcem J bir kere davranışlarımızla ilgili bir noktaya dikkat çekip bizi uyarmıştı. Olumsuz köklü cümleleri çok fazla kullandığımızı söylemişti. Olumsuz köklü cümle derken “hayır”, “ağza sokmuyoruz”, “öyle yapmıyoruz” gibi cümlelerden bahsediyorum. Sonra kendi konuşmalarımızı gözden geçirme fırsatı bulduk bu sayede cidden ne kadar çok kullandığımızı fark ettik ve inanamadık. Şimdi pek çok insan “hayırı bilecek çocuk dediğin” diyor, diyecektir ama burada söylenen şey o değil. Elbette çocuğa hiç hayır demeyelim değil ama bazen çok anlamsızca dil alışkanlığımızdan ya da belki biraz çok farkında olmasak da benim dediğim olacak şeklindeki yaklaşımdan bahsediyorum.  Mesela çocuk kağıda çizerken boyayı ağzına götürdü biz hemen “ağzına sokma” gibi cümleler kuruyorduk. Oysaki olumlu cümleler kurarak da aynı sonuca ulaşmak mümkünmüş bunu öğrendik. Mesela o zamandan beri bu örnek için “sadece kağıda çiziyoruz” demeye başladık. Gerçekten yine bizim istediğimizi yaptığını gördük, üstelik bu sonuca ulaşmamız için daha uzun bir süre falan da geçmedi.  Buna bir nevi istenilen davranışa odaklanma olarak da bakabiliriz. Bu aslında "yemeğini bitirmeden oyun oynayamazsın " yerine "yemeğini bitirdikten sonra oyun oynayabilirsin" demek gibi.

Aslında bebeklere/çocuklara kullandığımız dildeki olumsuzluklar sadece bununla sınırlı değil, genel olarak biraz değişik hatta bana kalırsa azıcık kötü. Özellikle de büyükler işin içindeyse. Mesela sıkça duyduğumuz “küserim”, “giderim” veya sıklıkla duyduğumuz “başkasının annesi olurum” , “anne benim” gibi. Yoktur sanıyoruz ama maalesef hala var. Benim o an o çocuk adına “iyi tamam o zaman ben de başkasının çocuğu olurum” ya da “he he senin” diyesim geliyor. Genel olarak bu kadar dikkat etmeye gerek var mı diye düşünüyor olabilirsiniz ama özellikle iletişim söz konusu olduğunda bütün ilişkilerimizin temelini oluşturduğundan, asıl bu konuda çok dikkat etmeye gerek var diye düşünüyorum. Benzer şekilde bir de kıskançlık mevzusu var. Ne zaman ki iki çocuk bir araya gelse ve ebeveyn diğer çocuğu kucağına alsa hemen başlanıyor “bak bak seninki nasıl bakıyor”. Yav bakacak tabi aylarca kendinden başka kimse çıkmamış ki o kucağa. Çocuğa elbette garip geliyordur. Normalde kıskançlığın çocuklara öğretildiğini düşünmeme rağmen bazı kaynaklarda insanın doğası gereği bu duygunun var olduğunu okudum. Konu uzmanı olmadığımdan ısrarcı değilim bu konuda ama yine de bu duygunun yönetilebilir olduğunu düşünüyorum. Yani eğer biz böyle durumlarda bıt bıt edip bu tavrımızı devam ettirirsek çocuk için zaten yeni olan anne-babasının kucağına başka bir çocuk almış olma durumunu daha da sinir bozucu bir hale getirmiş oluyoruz, çocuğa da bu durumun çok olağan dışı olduğunu fark ettirmiş oluyoruz bana kalırsa. Sonrasında da o çocuk paylaşmayı öğrensin istiyoruz ya orada bir sıkıntı oluyor o zaman.


Kısacası eğer çocuktan şu an için olmasa da ileriye dönük beklentilerimiz varsa onların tohumlarını şimdiden atmamız lazım başka türlüsü pek mümkün değil. Aksi durumda  dönüp dönüp “ napalım bizim çocuk böyle” , “yapsın istiyorum ama yapmıyor” diyen ebeveynlerin sayısı giderek artacaktır. 

16 Mayıs 2016 Pazartesi

Neden 16 Mayıs? :)


98 yılıydı, ani bir kararla hiç bilmediğim hatta hatta adını bile duymadığım bir yere taşınma kararı almıştık. Ailemiz için daha iyi olacaktı biraz bunu biliyorduk aslında ama yine de hem gençlikten hem arkadaşlardan ayrılamamaktan çok zor gelmişti. Yeni okula, pek çok kişinin aksine, kendim gittim hatta okula gitmeyi bırak Ereğli’den Çaycuma’ya tüm işleri halledip kendim geçtim. Okula başladığımda uyuz diye tabir edilebilecek sinir bozucu bir görüntüm olduğunu söyledi sonradan arkadaşlarım. Ama aslında uyuz değilmişim ki hala hayatımda hepsi J

Neyse konumuz başka. 99 yılında bahar aylarıydı tanıştığımızda daha doğrusu kaynaştığımızda. Önce aynı sırada oturmaya başladık ki başlarda oldukça sıradan bir durumdu. Sonrasında başta matematik olmak üzere ortak ilgiler ve ortak zevkler, daha az teneffüse çıkmalar, daha çok vakit geçirmeler. Bakmışız arkadaş değilmişiz lise aşkı olmuşuz J Farklı şehirleri kazanmışız üniversitede, bir şeycik olmamış bize. Sonra yıl 2008 olmuş hadi evlenelim demişiz ve mutlu son J




Bugüne gelmişiz, çok kayıplarımız olmuş, çok zor zamanlarımız olmuş, duygudan duyguya sürüklenmişiz ama çok da güzel anlarımız olmuş, mesela bir kızımız olmuş, mesela ailelerimiz bir olmuş, kardeşlerimiz kardeş olmuş… Öyle böyle zaman geçmiş, tam 17 sene olmuş. Ama asıl mevzu tarihte J Neden 16 Mayıs?  Komiktir aslında, ikimizde bilmeyiz bu ilişki ne zaman başladı, bir gün oturduk gün belirleyelim dedik. Daha doğrusu ben dedim. Sonra ne zamandı diye düşündük, erikler olunca J ama tarih? Tarih yok, bilmiyoruz ki. O zaman hadi bir tarih bulalım dedik. Mayıs ayı olduğunu biliyoruz ama gününü bilemedik. Durduk düşündük dedik ki ailelerimizde öğretmen var demek ki maaş 15 ünde alınıyor, o zaman 16 sı olsun ki dışarı çıkabilelim harçlıkları alıp J İşte o gün bizim bütçeler de ortaklaştı, ayrılmamacasına…


Dedim ya çok zaman geçmiş birbirinden farklı birbirinden güzel duygular yaşamışız, çokça anı biriktirmişiz, kahkahalarla gülmüşüz. Şimdi dönüp bakıyoruz iyi ki de lanet ederek de olsa gitmişiz Çaycuma’ya, iyi ki tanımışım diyorum. Üstelik bunu Çaycuma ile birlikte giren herkes için söylüyorum ama en çok onun için ve onunla birlikte hayatıma giren yeni ailem için söylüyorum.

6 Mayıs 2016 Cuma

Kızıma...



Güzeller güzeli kızım,  ben kendimdeki bu eksikliği daha nasıl halledeceğimi çözemedim. Ama şimdiden bundan birkaç yıl sonra bana gelecek olası sorularını düşünmeye başladım. Belki bu eksikliği hiç hissetmeyeceksin, mesela ben hiç hissetmemiştim anneannemin olmadığını. İnsan varlığını bilmediğinde yokluğunu da çok önemsemiyor sanırım.  Ben yıllarca annemin neden hala bu kadar üzüldüğü anlamamıştım. Düşünsene kocaman kadın olmuş evlenmiş koskoca çocukları var ama annesiyle ilgili bir şey aklına geldiğinde hala çok üzülüyor. O zamanlar anlamlandıramıyordum. Şimdi ise hayret ediyorum o kadar yıl böyle bir acıyla nasıl yaşadığına, nasıl dayandığına…





Neyse belki hiç sormayacaksın ama ben sanırım azıcık korkuyorum o günlerin gelmesinden. Hem hiç önemsememenden hem de çok önemsemenden. Kreş zamanı olabileceğini düşünüyorum ve çok da uzak bir zaman olmadığı için biraz endişeleniyorum… Şimdiden düşünmeye başladım nasıl anlatırım, hadi anlattım eğer sen bir eksiklik hissedersen bunu nasıl gideririm diye. Ben gerçekten onları tanımanı çok isterdim, öyle benim anlatmamla olacak gibi değil. Hani bazen seni saçma sapan yani senin anlamlandıramadığın cümlelerle seviyoruz ya belki de ileride bu nerden çıktı diyebileceğin, heh işte onlar hep anneannen ve dedenin ağzında çıkması yüksek olasılıkta olan cümleler J Bu noktada bir delilik hakim sanırım. Zaten ailecek (büyük ailemizden bahsediyorum) bir araya geldiğimizde sıkça duyacağın ve bence ileride hiç yaşamadan sanki yaşamış gibi iyi anlatabileceğin güzel anıların olacak, göreceksin. O kadar güzel ve eğlenerek anlatacaksın ki herkes yaşadığını sanacak. Bu bizde bir gelenek sonuçta J (bunu da anlatırız sana ileride).

Canım kızım bizim kusursuz diyemesek de çok güzel bir ailemiz var, bu anneannen ve deden varken de böyleydi , şu anda da böyle. Bu aile sadece seni  değil birbirini de çok sevenlerle dolu. Hatta bunun ileride senin akrabalık ilişkilerinin tam oturtamamana sebep olmasından korkuyorum :) Mesela sen hala diyorsun, dayı diyorsun ama Çağan abin neden bana teyze, dayılarına da dayı diyor? :) bunlar hep sevgiden işte. Çok sevmekten, ayırmamaktan. Fotoğraftakiler sevmekten hiç vazgeçmediklerimiz sadece yanımızda değiller, Ama bazen böyle olması gerekiyormuş, insan yanında değilken de sevmeyi öğreniyor , özlemeye de alışıyor. Umarım sen de tanımadan sevmeyi öğrenirsin :) 

Şu anda en büyük isteğim babaannen, deden, dayıların, halan ve amcalarınla, kuzenlerinle ve elbette diğer sevdiklerimizle  anı biriktirebilecek kadar uzun vakit geçirebilmen. Benim biriktirdiğim kadar çok ve mutlu anılar biriktirmen ve en önemlisi olası olumsuzlukları kolaylıkla unutabilmen, affedebilmen J


Güzeller güzeli (ki bu anneanne lafıdır J) iyi ki hayatıma geldin, iyi ki bizim oldun.