Sayfalar

26 Ekim 2017 Perşembe

Önce elbette ben

Ağlaması, gülmesi, duygu sömürmesi, inat etmesi ama en çok da çok sevmesiyle geçiyor seneler. Her yaşta yeni zorluklar ama zorluklardan daha çok güzellikleri heyecanlar oluyor. Elbette 2,83 yaşında olan bu bebe için bu sıralar gündem "önce ben":)

Hepimiz çocuklarımızın bazı davranışları öğrenmesini istiyoruz sanırım. Bazen birbirimizin yaptıklarını saçma da bulduğumuz oluyordur ki benim oluyor J Herkesin istekleri ya da öğretmeye çalıştıkları da birbirinden bambaşka ve aslında buraya kadar hiçbir sorun yok. Aslında sıkıntı, bilerek isteyerek sabote edilmeye başlandığında oluyor.




Yaşından dolayı sanırım bu sıra en çok duyduğum cümle “önce ben/biz”. Yaşından olduğunu düşünüyorum çünkü evde böyle bir yarış ortamı hiç olmadı, konu ne olursa olsun. Bir tek önce yapmak da değil mevzu her şeyi üstüne alınma "o benimle oynamıyooor" mesela :) ama vurgu şunu anlatıyor aslında "benimle diyorum benimle, benimle oynamıyor" 😂 Hal böyle olunca ben de fırsatını bulduğum her an her zaman "önce ben" olamayacağını örneklendirmeye çalışıyorum. Misal bugün site servisi geldikten sonra Arya dönüp bekleyenlere "önce biz" dediğinde de öyle yaptım. Bizden önce gelen kişiyi gösterip ondan sonra bineceğimizi söyledim. Kabul de gördü söylediğim. Buraya kadar bir sorun yoktu zaten. Önce sırası bizden önce olan amca “tamam sen benden önce bin” dedi. Bu çok anlaşılır bir davranış biliyorum, çocuklara böyle davranılır hatta ben olsam da belki şimdi değil ama önceden aynen böyle yapardım.  Sonra Arya bizden sonra gelenleri göstererek bizden sonra da onlar binecek çünkü sonra geldiler dedi, işte işler burada tökezledi. Çünkü gerçekten bizden sonra gelen kişi “hayır ben senden önce binceem” dedi ve benim anlatmaya çalıştığımı yıktı geçti. Aslında böyle davranmaması için büyük olması yeterliydi ama anne olması işi daha kritik hale getirdi benim için. Neyse ki mevzu uzamadı ve biz sıramızda bindik servise J



Genelde kolay çözülüyor ama bu çocuk daha 3 bile değil, dolayısıyla inat hali yapışıp kalabiliyor bazen üzerine. Öyle durumlarda da genelde konuyu uzatmamaya ve en kestirmeden olduğu gibi kapatmaya çalışıyorum, sonra tekrar konuşulmak üzere. Genelde diyorum çünkü ben de yorgun oluyorum ve bazen benim de sınırlarım esnek olmayabiliyor. Çocukların yaşı gereği inat dönemine girdiği gerçek ama onun dışında inatlaşmanın öğrenildiğini de düşünüyorum yani en azından pekiştirildiğini. O nedenle de baş edemediğim durumlarda konuyu kapatmak daha mantıklı geliyor bana. Ama anlattığımdan da görüldüğü gibi bazen sizin kapatmış ve uzatmıyor olmanız bir anlam ifade etmiyor olabilir. 

Bu noktada kendi adıma beklediğim aslında azıcık empati. Empati kurmak zordur orası kesin ama en azından azıcık çaba sarf edilebilir diye düşünüyorum. Demek istediğim ben ne yapıyorsam etrafımdakiler de onu yapsın değil ama en azından bozmasın değil mi?

4 Ekim 2017 Çarşamba

Tatil 2017 :)

Antalya-Çaycuma-Sinop-Bodrum binmeyen kalmasın  😉 kıştan bahara girerken çok leylek görmüştüm ama öyle böyle değil. Leyleği havada görmedim ama hep tarlalardaydı ve inanılmaz bir görüntüydü 😉Ben de dedim ki kızım Özge leylek gördün ama uçmuyordu kesin bu yaz Eskişehir’desin.

Küçükken bazı şeylerde “baak öyle değil işte” diyebilmek için kendi kendime düzenlemeler yapardım. Bu sefer de içimdeki çocuk Özge’yi harekete geçirip leylek  uçmuyordu ama uçarken görmüşçesine tatil planı yapacağım dedim ve ilk adım olarak her sene tek seferde kullandığım iznimi 3 farklı zamanda kullanmaya karar verdim. Bu hem Eskişehir’de bunalmamak, hem çok tatil yapıyor gibi olmak hem de üç farklı tatil planı anlamına geliyordu ki bu gerçekten mükemmel bir fikirdi.

İlk durak Antalya oldu bizim için. Akdeniz Bahçesi adında çok büyük bahçeli bir alanda 6-7 evden oluşan bana kalırsa yazlık hayatından lüks ama otel hayatından daha salaş bir tatil mekanıydı. Otel Çıralı’da  😉Oda kahvaltı olarak hizmet veren bir aile işletmesi. Kahvaltı açısından kendi evlerimizde ne çıkıyorsa o ama otel lüksünde ve çeşitliliğinde değil. Göz doyurmaz ama karın doyurur cinsten  😉Akşamları da dilerseniz merkeze inip kendiniz yiyebilirsiniz ama yok ben otelden çıkmayayım derseniz kişi başı 50 lira gibi bir ücrete size içecek hariç gayet güzel bir masa kuruluyor. Bizim için Muz ile ilk deneyim olduğundan bence bilmeden yaptığımız doğru bir tercihmiş ama buna rağmen köpekle tatil zormuş ya da yavru köpekle tatil zormuş. Yine de her hangi bir tatsızlık yaşamadan bitti  😉 Çıralı’nın denizi çok güzel, güzel dediysem temiz ve sakin. Bizim gibi soğuk deniz severler için uygun değil ama çocuklar için çok güzel. Misal Arya kendi kendine girip çıkabildi. Denizi, ayaklarınızın değebileceği yani yüzmeye başlayabileceğiniz yere kadar çakıl sonrasında kum. Yani ayağınız yere değmediği için su bulanmıyor ki Karadeniz insanı olarak su bulanıklığının ne berbat bir şey olduğunu çok iyi bilirim. Kumda oynamasıyla olsun, denize girmesiyle olsun yemekleriyle ve dinlenmesiyle olsun bence güzel bir tatildi en çok da bana yaşattığı yepyeni deneyimiyle  😉Oradan dönerken de Lavanta Kokulu Köpe uğrayarak biraz zaman geçirdik ama işin açığı ben biraz hayal kırıklığına uğradım. Nedense hayalimde Fransa resimlerindeki kadar mor bahçeler vardı ama o resimmiş  😉Yine de görmeyi istediğim bir yer olarak aradan çıkarmış olduk, iyi oldu.


Hani leylek gördüm ya o kadar çok o nedenle Çarşamba günü biten tatilinden sonra var olan 4 günlük iznimi evde oturarak geçiremezdim. O sebeple Çarşamba eve gelip eşyalarımızı yıkayıp hazırlayıp ertesi gün Çaycuma’ya(memlekete) yola çıktık. Şimdiye kadar yaptığımız en denizli Çaycuma seyahatiydi. İki gün etraftaki plajlara denize gittik ve bolca balık yedik. Bazı yerlerinde bir kilometre gitsen bile derinleşmemesiyle sinir bozan ama Antalya’dan sonra serinliğine doyulmayan canım Karadeniz J (Ama şunu söylemeden geçemem Karadeniz denizi en azından bizim oralarda ters akıntılıdır ve dikkatli olunmalıdır). Dört gün dediğin nedir ki geldi geçti eve dönüş vakti, işe dönüş vakti geldi.

Bir hafta çalıştıktan sonra yeni bir tatil planı devreye girdi ve biz bir eksikle olsak da ekip olarak toplanıp Sinop’a gittik. Fikir benim en ufağımdan çıkmıştı ve zaman zaman kulak arkası ettiğimiz bazı güzel planların aksine bu sefer hızlı davranıp hemen ayarlamaları yapmıştık. Bu bizim I. Geleneksel Kardeşler Tatili olarak tarihimize geçti ve her sene devamı için karar alındı. Orada bir kamp alanında kaldık, çadırda değil minik evlerde kaldık, çadırı da önümüzdeki seneki tatile bıraktık. Sinop şehir olarak çok büyük değil ve bir Karadeniz şehri olduğundan elbette güzel J Tarihi Sinop Cezaevi, efsane mantısı, deniz dalgası elbette de çok etkileyici ama benim aklım ülkenin en kuzey ucu olan İnceburun’da kaldı. Ekipten Onur (kardeşim), Özlem abla (kocadan olma kardeşim) ve elbette ben çayımızı demleyip sırf fazladan deniz görelim ve güneşi doğuralım diye ayrıca gittik iki sabah. Belki de en çok bundan aklım kaldı orada. Sinop tatili yaşadığım en güzel deneyimlerden biriydi ve seneye II.sini iple çektiğim bir anı bıraktı bende bu tatil. Diğer tatilimiz gibi elbette bu da bitti.





Bu sefer çalışma sürem biraz uzun sürdü J yazın ortasında tam 3 hafta işe gittim. Sonrasında da yazı taçlandırmak için ver elini Bodrum dedik. Önce dört gün can bir arkadaşta kalarak inanılmaz güzel bir tatil yaptım ki bunu şu şekilde paylaşmıştım ⇩


Sonrasında da halamın ve kuzenimin yanına gittim ki Bodrum/Gündoğan beni duygudan duyguya sürüklemesine rağmen dinlendiğim ve iyi gitmişim dediğim bir yer oldu. 

Tüm bunların yanı sıra tatil bitmesine rağmen dönem başlamadan kardeşlerden birinin düğünü olduğu için arada yapılan önce Edirne sonrasında da Çaycuma seyahatleri de fazladan fazla oynamalı ve duygu dolu zamanlardı. Bir de bu arada İstanbul'a uğradık ki beklenen büyük buluşmaydı  😉Bir bebek ve bir köpekle yapılan bu seyahatler bana kendi adıma şunu dedirtti. Hayatta sahip olduğum şeyler bu güzel anlarıma engel olmadı hiç bir zaman ve ne kadar güzel insanlar varmış hayatımda iyi ki dedirten.

İyi ki dedikleriniz hep çok olsun ve selamlar olsun yenilenmemi sağlayanlara...



Bir SİZ yoksunuz :/

Genel olarak az yorulan, yaptıklarım ve yaşadıklarımla ilgili oldukça az şikayet eden biriyim. Ama söz konusu toplum kuralları olunca insanların sadece bu dünyada kendileri varmış ve tüm dünya onların etrafında dönüyormuş gibi yaşamalarına gerçekten inanamıyorum. Benim elim kirlenmesin, ben yorulmayayım, ben beklemeyeyim, ben ben ben.....

Hayatta yaşadıklarımızın bir bölümünün elbette başkalarına bağlı olduğunu bilecek kadar büyüğüm ama söz konusu umursamamak, bile bile yapmak amaaan ben işimi göreyim de kalanları ne halt yerse yesin demek olduğunda tahammül sınırım birden yok oluyor. Hepimiz genel toplum kurallarını biliyoruz zaten bir de bilip bilmemezlikten geldiğimiz durum var, bakın 🔻


1- Tuvaletlerdeki fırçalar, siz kaka yaptıktan sonra etrafa bulaşmışsa onu temizleyin diyedir. Aman ona dokunamam, elim kirlenir yok efendim hijyenik değil diye düşünüp temizlemediğiniz tuvaletlere başkaları girmek zorunda değildir. Ayrıca temizlik görevlileri sizin kakalarınızı temizlemek için değil, tuvaletin genel temizliğini yapmak içindir.
2- Arabalarda sinyal vermek için bir kol bulunur. Sağa veya sola dönerken arkanızdan gelen araca bunu anlatmanıza yarar ve inanın trafikte işleri çok daha güvenli hale getirir.
3- Kavşaklarda yol önceliği kavşakta olanındır. Bunun sebebi basittir. Eğer kavşaktaki aracı bekletirseniz birden fazla yönde trafik tıkanıklığı olacaktır. Anlamayanlar için resimle açıklayayım. Eğer A aracı yol vermezse hem C aracının geliş yönünde hem de G aracının geliş gönünde tıkanıklık olacaktır.

4-Korna çalmak işleri hızlandırmaz, hele ki eğer korna çaldığınız aracın önünde bir araç var ve duruyorsa oldukça sinir bozucu ve anlamsızdır. İşe de yaramaz.
5- Sağa ya da sola dönüşler için özel olarak kırmızı ışık yanıyorsa önünüzdeki aracın geçmesini beklemeniz ve ona çıkışmanız çok net bir kural tanımamaktır.
6-Yabancı bir odaya girdiğinizde biri size özel olarak oturabilirsiniz demediği sürece sanki karşınızdaki kırk yıllık ahbabınızmış gibi oturamazsınız, ayıptır gerçekten çok ayıptır ve bir gün size lütfen ayakta bekleyin diyebilir. 
7-Toplu taşıma araçlarında, kapalı mekanlarda daha da kısası sizden başka insanların olduğu ortamlarda telefon görüşmelerinizi bağırarak yapmanız hem ses anlamında rahatsızlık vericidir hem de siz özel hayatınızda olanları belki herkese duyurmak isteyebilirsiniz ama belki de birileri bunları bilmek istemiyordur. 


Tüm bunların dışında bir kural olmamakla birlikte bana kalırsa teşekkür etmek, özür dilemek ya da mutlu olduğunu yarım ağız değil de böyle dolu dolu söylemek sandığınız kadar kötü bir şey değildir. Hatta deneyin bakın iyi bile gelecektir. Ayrıca hayır hayattaki her şey siz demiş olduğunuz için değil zaten olacağı için olmuştur. Kendinize çok da pay çıkarmanın bir anlamı yoktur. Ama eğer cidden bundan mutlu oluyorsanız benim yapmış olduğum, söylemiş olduğum vs herşeyi EVET SİZ DEMİŞTİNİZ :)

Hayatta zaten sinir bozucu onca şey var değil mi bunlar sadece minicik şeyler belki de çoğu için ki benim için değil, hatta mutlaka aklıma gelmeyenler vardır ama sanırım benim için bunlar olmasa daha az sinir bozucu bir hayat olacak. Sizce?