Sayfalar

1 Mart 2019 Cuma

Şövalye prensesler ile yemek yapan süper kahramanlar

Bu dönem şimdiye kadar verdiğim derslerin en eğlencelisini ve bence en faydalısını, en ufuk açanını veriyorum. Derse gelmeyenler dışında benim de bu dersten aklımda bir şey kalmadı diyebilecek bir öğrenci olduğunu da düşünmüyorum, o kadar iddialıyım bu konuda :)  Dersimiz Medya Okuryazarlığı :) Dersin ana konusu medya olunca, reklamlar ya da filmler ve bunlardaki cinsiyetçi yaklaşımlar da sıklıkla örnek olarak karşımıza çıkıyor.


Cuma günü yuva çıkışında bizim minnoşun "anne ben evimize süs yaptım" demesiyle haftasonu fazlaca aklımı kurcaladı kadınlar/erkekler ve biçilen, dayatılan roller, renkler,yakıştırmalar... En çok da biz bunun neresinde duruyoruz, nasıl etki ediyoruz kısmını sorguladım elbette. Kız çocuk sahibi olanların büyük çoğunluğunun geçti bir prenseslik evresi var sanırım ya da bazı çocukların renkleri ısrarla seçiyor olmaları sadece bireysel olarak bunu tercih ediyor olmalarından kaynaklı olamaz. Bu noktada acaba onlara masum olduğu varsayılarak kurulan cümlelerin, izlediği reklamların, oyunlarda arayı bulmak için ya da kriz çıkmasın diye  büyüklerin öylesine kurduğu "ama o kız oyuncağı ne yapacaksın"ların veya sadece kendi istediği kıyafeti aldırmak için arada söyledikleri " ay o erkek rengi bak bu daha güzel"lerin hiç mi suçu yok.

Reklamlarda yapılan vurgulardan  mı ya da tüketim toplumu olmanın bir getirisi olarak mı renkler cinsiyete atfetdilmeye başlandı bunu bilmiyorum. Bildiğim ve deneyimlediğim şey "renklerin cinsiyeti yok" diye düşünerek davranıyorsanız bunun bir karşılığının olduğu. Doğaları gereği elbette kız ve erkek çocukları birbirlerinden farklılar, elbette kimi şeylere sadece cinsiyetlerinden dolayı daha meyilli olabilirler ama bu noktada işin inanılmaz boyutlara ulaşmasında başta ailenin sonrasında da çevrenin rolü hiçe sayılamayacak kadar fazla. Her çocukta farklı dozlarda ortaya çıkan bu ısrarın ya seçimlerin daha da artmaması, keskinleşmemesi için konuyla ilgili durduğumuz yere bir bakmamız lazım.





iletinin aslına ulaşmak için tıklayınız

Bu konuda yaşanan sıkıntılardan en büyüğü elbette reklamlar. Pek çok kişi bu konuda yazdı ancak insanları tüketime çekmek için kullanılan teknikler elbette en çok da çocuklara ilişkin şeyler satılırken kullanılıyor. "oyuncağın cinsiyeti yoktur" vurgusunu yapan kişiler olmasına rağmen (bkz. lettoysbetoys)  yaygın kanı hala bazı çocukların bazı oyuncaklarla oynayamayacağı ya da daha az oynaması gerektiği yönünde. Tüm mutfak eşyaları, bebekler ya da arabalar veya alet edevat elbette bütün çocuklar için varlar. Çocuklar bunların hepsiyle büyüdüğünde bugün o çok şikayet edilen ebeveynlerin evdeki rollerine ilişkin değişimi yaşamak daha kolay olacaktır. Bir çocuk çivide çakabilir, bebekle saatlerce oynayadabilir. Benzer şekilde arabalarla oynayan bir çocuk mutfak eşyalarıyla yemek de yapabilir. Bu noktada ebeveyn olarak daha girdiğiniz anda sizi kız çocukları sol taraftaki oyuncaklara, erkek çocukları sağ taraftaki oyuncaklara şeklinde ayıran oyuncakçılara karşı durmak azıcık zor olsa da deneyebiliriz. Belki de diğer taraftaki oyuncaklarda da çok eğlencelil olanlar vardır, yine de bir göz atabiliriz :) Çünkü aslında tüm bunların hepsi bir pazarlama taktiği ve reklamlar aslında insanlardaki "acaba öyle mi"nin yerine "evet kesinlikle öyle" yi koyduruyor. Peter McLaren'in medya okuryazarlığıyla ilgili söylemleri göz önüne alındığında satın alınacak ürünlerde işlevsellik, simgeselliğin gerisinde kaldığında ve kişiler bunu kabul ettiğinde gerçek ihtiyaçların yerini sahte ihtiyaçların aldığından bahsedilmiştir. Bu duruma tüketim toplumu olma açısından bakarsanız zaten tereddüt yaşamazsınız ancak konuyu oyuncaklara ya da reklamlara özelinde düşünürseniz çocuklara reklamlarla sunulan o süslü dünya sizi oyundan daha çok oyuncağa, daha çok oyuncak almaya, seçtiğiniz oyuncaklarda da reklamların kız/erkek çocuk için uygun gördüğü oyuncaklara yönlendirmektedir.



Aileleri tarafından kırılgan ya da güçsüz veya  kibar ya da naif olduğu vurgusu yapılan kız çocukları bir yanda dursun başka tarafta  kız olduğu için karşısındakine vurmaması ya da kibar davranması gerektiğini söyleyen erkek çocuk ebeveynleri de işi bambaşka bir duruma dönüştürüyor. Bazı şeylerin değişiminin dilde başlamasının gerekliliği de bana kalırsa tam da bu noktada daha net görülebiliyor. Çocuklara karşısındakine kim ve ne olursa olsun vurmamaları ya da kibar olmalarının gerekliliği vurgulandığında ya da "o kız yardım et"lerimiz bittiğinde veya yolda yürürken elleri dolu olan birine kadın olduğu için değil de elindeki yük ona fazla olduğu için yardım edebildiğimizde ve elbette çoğunluk bunu yapmaya başladığında dönüşmeye başlayacağız. Kadınların/erkeklerin hem süslü/bakımlı, seksi, güzel/yakışıklı olup hem de oldukça akıllı olabileceğini, güçlü olan birinin aynı zamanda ağlayabileceğini, çok güzel/yakışıklı birinin hakkıyla o yüksek pozisyona gelebileceğini kabul edebiliriz mesela. O zaman kadına erkeğe değil de insana saygıyı, sevgiyi öğrenmiş ve uygulamış olacağız ve o zaman  sanırım.

Çocuğumuzun rahatsız olduğu etiketlenmek aslında çok küçükken tam da onların yaşındayken başlıyor anlayacağınız. Pembe ve etrafındaki renklerle, mavi ve etrafındakileri bölüştürülüp veriliyor önlerine, erkek çocuklarının çok da naif olmamaları gerektiğinden bahsedip kaba ya da duygusuz diye kocalar şikayet ediliyor mesela. Bu durumda bir şeyin her hangi cinsiyete ait olmadığını kabul etmekle başlayabiliriz belki de.
Çünkü bir kız çocuğu hem prenses olabilir hem de şövalye :)
Sevgiler...

                                  













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder