Sayfalar

31 Temmuz 2018 Salı

Yine yeniden çadır, bu sefer deniz tatilinde :)

Bir kardeşler tatilini daha bitirdik, yine çok güzeldi yine sık görüşmemize rağmen konuşacak onca şey vardı ve yine hem yetti hem tadı damağımızda kaldı, en azından benim:) Geçen senekinden farklı olarak çadırdaydık bu sene ki kardeşler tatilini olmasa da sanırım çekirdek ailem ile bundan sonraki tüm tatillerimizi bu şekilde planlayacağız. Bizim kardeşler tatili dediğimiz aslında Özgür ve benim kardeşlerimiz ve kardeşlerden sebep edindiğimiz diğer kardeşler, toplam 8 yetişkin ve şimdilik 2 çocuk, ilişkimiz nasıl bu şekilde ve başlangıç noktası ne tam olarak bilmiyoruz ama dilimi ısırarak anlatabileceğim kadar güzel vakit geçiriyoruz, illa tatil olmasına da gerek yok yani:) Aramızda iki senedir benim kardeşlerimden biri yok, önümüzdeki yıl için en büyük dileğimiz onun da dahil olması :) Bu tatilden de yine önümüzdeki seneyi konuşarak, nerede yapabileceğimiz hakkında fikirleri havada uçuşturarak ayrıldık ne mutlu ki :) Daha önce de yazmıştım kamp hayatı hakkında ahkam kesecek kadar deneyimim olmadı, dolayısıyla benim buraya yazdıklarım da azıcık anı tadında, bir de belki ilk kez gideceklere fikir olabilir.

Son öğle yemeği :)
Bu seneki kararımız Katrancı koyunda kamp yapmak oldu uzuuuuun konuşmalardan sonra. Gittiğimizde  benim beklentimi karşıladığını pek söyleyemem çünkü bir önceki sene Sinop'ta çok biz bizeydik, etraf çok sakindi ama tabi yer Fethiye olunca azıcık işler değişti :) İnanılmaz kalabalıktı, 80-90 çadır vardı ve dahası düzen yoktu, ya da ben daha organize olabileceğini düşünmüştüm diyeyim. Katrancı koyu iki ayrı koydan oluşuyor ve koylardan biri günübirlikçilere biri kampçılara ama arada bağlantı yolu var. Biz kampçıların koydaydık, deniz pek çok insana göre bence güzeldir çünkü ılık, ama ben o kadar sıcak denizi sevmiyorum, en azından bir serinleyeyim istiyorum denize girdiğimde:) Deniz dediğime bakmayın, havuz gibi dört tarafı çevrili. Çocukların oynaması için de denize girmesi için de çok güzel. Minik bir kumsalı var ancak 
Orada en sağda minnacık görünen
bir can Ezlem var, aslında o an yemiş
olduğumuz pastanın yaratıcısı :)
etraf izmarit dolu kumsalda, çünkü etrafın güzel, iyi olması insanların da iyi olacağı anlamına gelmiyor maalesef. Sesten şikayet eden büyükler var etrafta ama çöplük içinde yaşamaları onları pek de rahatsız etmiyor. Zaten bu sıkıntıların hepsi büyükler kaynaklı değil mi? Küçük bir kamp alanı olduğu için biraz sıkışık duruyor bence ama bu aynı zamanda bulaşık yıkama yeri, tuvalet ve duşlara kolay erişim demek ki bu da bence çok güzel bir şey kamp hayatı için :) Katrancı kamp alanın tuvaletlerin kullanım için uygun ve temiz olduğunu söyleyebilirim. Elbette doğada dolaştığınız için biraz toz, çamur ama düzenli temizleniyor ve insanların da kirli bıraktığına denk gelmedim dahası tuvalet sırası da olmuyor ki bu da iyi bir şey sanırım :) Katrancıyla ilgili söyleyebileceğim  önemli şeylerden biri de sinek, böcek yoktu ya da bize denk gelmedi. 

Elbette kahve de demledik
Çadır kurmaya karar verdiğimizde en büyük endişemiz yemekti ve bunu aslında küçük bir provayla gördük ki korkmamıza gerek yokmuş (tık tık) . Hele ki grup halinde olunca paylaşımla çok daha kolay oluyor. Bizim yanımızda bu konuda oldukça usta biri olduğundan pek bir tam teçhizatlıydık yemek konusunda :) Mercimek unu, h.cevizi unu ve yağı ve de keçiboynuzu unu her an elimizin altındaydı :) önemli çünkü :) şaka bir yana bir kullandık pasta bile yaptık, eğer hemen erimeyecek olsaydı çikolata da yapacaktık ama güneşe güvenemedik :) Et de yedik sebze ve bakliyat da, kahvaltılar da ev kahvaltısından farklı değildi, işin özü çok da kafada büyütmeye gerek yok. Sanki bizim beş günümüzün en güzel özetini can Ezlem yapmış işte o da burada 👇👇
Beş günlük tatilimizden sonra herkes tekrar yollara düştü, kimimiz doğrudan evine gitti, kimimiz de tatile devam etti, mesela biz :) ikinci durağımız Akyaka Orman Kampıydı. Burası bana epey büyük geldi ama çok organize bir yer. Girişte henüz çadır kurmadan nereye kuracağına karar veriyorsun, bildiriyorsun  ve ondan sonra kuruyorsun mesela. Akyaka'nın denizi çok güzel ancak kampın hemen önünde ya da çok yakınında diyebileceğimiz bir yerde değil. 10 dk kadar yürüme mesafesi var kampa ait bir alan değil. Denizi oldukça temiz ama suyun sıcaklığı bir garip, bir anca sıcacık bir anda buz gibi oluyor, dipleri bir anda kaynar su gelmiş gibi ısınıyor en yüzeyi buzlu gibi soğuk oluyor, denizinin kumu biraz çamur gibi hatta bazı yerlerinin dibe doğru battığını bile söyleyebilirim.  Kampa uzun yıllardır gelenler (bence kamp yazlıkçılığı diye bir şey var) burayı en çok da denizi için sevdiklerini söylüyorlar ki buna pek anlam veremedim. Genel olarak sevmiş olmama rağmen bir sefer daha gider miyim bilmiyorum :) Burada da tuvaletler oldukça temiz ve kullanışlı bir yerde ancak Katrancı kadar yakın değil ve daha büyük ve kalabalık olduğundan bazen sıra olabiliyor. Burada kalırken günübirlik Akbük'e gittik ve ben kalbimi orada bıraktım. Şimdiye kadar öyle bir deniz görmedim, hem temizlik hem de suyun ısısının güzelliği açısından. Aklımdan keşke Akyaka yerine burada kursaydık çadırı diye bile geçirdim. 
biz üçümüz :)

Akbük işte bu kadar berraktı
Dans etmeliydi çünkü büyük halası
ona perde tülünden etek yapmıştı :)

Kutudan masa üzerinde meyveli yulaflı kahvaltı :)
en sevdiği, en sevdiğimiz

Akyaka'da kaldığımız iki gecenin ardından bir gece de Çubucak'a geçtik, daha öncede birkaç gece kalmıştık ama bu sefer kendi çadırımızla gittik. Özgür'ün halası (karışıklık olmaması adına halam yazmadım :)) orada çok uzun yıllardır yazlıkçı kampçı olduğundan mıdır bilmem benim yazın çadır deyince aklıma bir tek orası geliyor, çadır gibi de değil işte dedim ya ev gibi, bezden ev, kalanları aynı konfor, bizim minnak çadır tatilleri gibi değil uzun süre kalanların çadırları da getirdikleri de ortamları da... Oradaki en temel sıkıntı tuvaletler ve bulaşıkhane çok uzak ve bu hep iş benim için. Oranın de denizi çok güzel ancak bir ot var denizde bu da bastığında yakıyor ya da kaşındırıyor tam hatırlayamıyorum. Hatırlamamamın nedeni ise oranın yazlıkçı kampçılarının buna çözüm üreterek beyaz taşlarla deniz giriş için bir yol yapmış olmaları :) ama eğer deniz ayakkabısı kullanıyorsanız zaten sorun değil :)

Biz bu dokuz günlük tatilden inanılmaz mutlu ayrıldık, hem sevdiklerimizle hem de kendimiz çok iyi vakit geçirdik ve tadı damağımızda bitirdik tatili. Bu da 👇 son günden aklımızda kalan, hem dayısının aldığı mızıka ile kemana eşlik eden hem de uzaklara bakan...






16 Temmuz 2018 Pazartesi

Söylenmeyenler...

Bugün biraz iç dökme günüydü benim için, aslında inanılmaz uzun zamandır tanımadığın ama sevdiğim iki kişiye hiç de kolay kolay kuramayacağım cümleler kurdum ve sanırım yaşadığım süreçlerde ilk kez kendimi hiç acabasız ve doğru ifade ettiğimi hissettim ve elbette anlaşıldığımı :) Sonrasında da farkında olmasalar da bu yazıya vesile oldular :) 

Buraya yazabilir miyim gerçekten bilmiyorum çünkü bu hem benim kendimle yüzleşmem hem de etrafımdakilere kocaman bir sitemim. Bir kısmını zaten sahipleriyle de paylaştım ama hiç paylaşamadıklarım da var elbette. Hayatta kendimi en güçlü ve en savunmasız hissettiğim zamanlardı anne babamı kaybettiğim zamanlar ve bunu zaman zaman yazdım zaten. Ama aynı zamanda en yalnız hissettiğim zamanlardı bunu da sanırım ilk kez yazıyorum. 

Bize öğretilen şeylerden biridir baş sağlığı dilemek ve aslında arayan için oldukça zordur bu konuşmayı yapmak ama unutmamak gereken şey şu ki bu durumu yaşamaktan daha zor değildir ki aramak. Bir de herkesin bana kalırsa kaçırdığı bir şey illa basma kalıp bir cümle kurulmasının gerekli olmadığı. Yani aslında sevdiğimiz birini bu sebeple aradığımızda çok üzgünüm demek de, keşke acını hafifletebilsem demek de ya da umarım hayatın olabilecek en kısa sürede rayına girmeye başlar demek de aynı şey bana kalırsa. Hatta sessiz kalıp sarılmak da... Hayat bize türlü türlü oyunlar oynuyor ya da bambaşka sınavlar sunuyor. Kimini kollarımızı açıp karşılıyoruz bazısını da kabul etmek ve göğüslemek zorunda kalıyoruz. İşte ikincisinde aslında bizimle birlikte etrafımızı da sınava sokuyor ve bunu bize ne yazık ki acı acı gösteriyor. Bunu illa bir yakın kaybı diye düşünmemek lazım, kişi için üzücü ve yaşaması zor olan her durumda geçerli bana göre. 

Benim yalnız kalmaktan kastım  fiziksel bir şey değil tamamen duygusal. Zaten benim için yeni ve acı olan bir durum yaşamışken ve ayrı bir şehirde yaşarken ve dünya kadar şeyi yeni baştan sorgularken ve kendime kusur bulma ihtimalim bu kadar yüksekken o duygularımı benimle yakın şeyleri o an yaşamamış biriyle paylaşabilmek isterdim. Kardeşlerim ya da  eşim dışında biriyle sabaha kadar konuşmak, sessiz kalmak, sadece bakmak, bakışarak anlaşmak ve sarılmak. Konuştuğumuz konunun yaşadıklarım ekseni etrafında olmasına bile gerek yok ama o an orada benim için var olduğunu bildiğim birileriyle o anları paylaşmak. İşte tam bu noktada yalnız kaldığımı düşünüyorum ve bunu henüz yeni düşünmüyorum ve hatta pek çok davranışımı da buna bağlıyorum çok üzülerek :( Yakınınızda biri bir sevdiğini kaybettiğinde size ihtiyacı vardır, yalnız kalmaya değil, ki kendi adıma hiç böyle bir beyanımı da hatırlamıyorum. Zaten fiziksel olarak o an yanında olanlara değil size ihtiyacı vardır çünkü anlatacak, unutmamak için anlatmak istediği, yanında daha dik durmak durumunda hissetmediği, boş boş baktığında senin modunu değiştirmek zorunda hissetmeyecek birine ihtiyacı vardır çünkü. 

Benim de vardı ve yalnızdım. Tam iki sene sonra farkına vardığım öfkemim nedeni de tam olarak bu yalnızlıktı. İyiydim hala da iyiyim çünkü aslında iyi olmak üzüntünün bittiği anlamına gelmiyor, ya da artık hatırlamadığımın ya da arada kötü olmadığımın da. Gülmenin artık ağlamanın bittiği anlamına gelmediği gibi. Konuşmak belki acımı taze tutmayacaktı ama konuşmamak daha da canımı acıttı ve sanırım biraz da değersiz hissettirdi. İnsanların hissedebileceği iki kötü duygu varmış, bir arkadaşım demişti. Biri yetersizlik biri de değersizlik. Ben hemen hemen hiçbir zaman sanırım yetersiz hissetmedim kendimi çünkü sanırım hiç yeterli olmak gibi bir çabaya girmedim. Ama  insanlardan uzaklaşmamın, zaman zaman öfkemin ve bazen duygularımı farklı şekilde yansıtmamın altında değersizlik hissiyatı yatıyor, bunu fark ettim. Bir şekilde uzaklaştığım ya da problem yaşadığım insanlarla aramda olanları düşünüp kurcaladığımda hep bu noktaya vardığımı gördüm. Bugün de bu konuda ilk kez yazmak istedim.

Bu kaçak dövüşmek mi bilmiyorum ama ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Yazıp, sonrasında kaçıp kimseyle iletişim kopartmadığıma göre bence öyle değil, ben buradayım ki zaten buradaydım da...

9 Temmuz 2018 Pazartesi

Çadırcı olduk biz :)

Bu yaz için otel tatili değil de çadır tatili planlamıştık geçen seneden. Bizim ekiple ki bunlar kardeşler oluyor :) II. Geleneksel Kardeşler Tatilinin (birincisi tam da şurada) çadırda olmasına karar vermiştik. Henüz daha gerçekleşmedi iki haftası var ama biz önceden minik bir çadır deneyimi yaşamak istedik ailecek.  Nerede yapalım, hali hazırda bir düzenli kamp yapan bir ekibe mi dahil olalım diye düşünürken Eskişehir civarında Bozcaarmut göletinin kenarında tek gecelik kalabileceğimize ve kendi deneyimimizi yaşayabileceğimize karar verdik. İnternette kamp deneyimlerinin yazıldığı bir sürü sosyal medya hesabı ve blog yazısı var ve zaten bizimki deneyim denemeyecek kadar kısa süre ama madem ilk kez çadır kurduk hem anı olsun hem de belki bizim tecrübelerimiz ya da yaptıklarımız birine yarar diye yazmak istedim ben de.

Eğer kamp konusunda deneyimli değilseniz yani ilk kez çadır kuracaksınız ki kampçılık jargonunda "çadır atmak" deniyormuş buna, seçeneklerden biri bu işi profesyonel olarak yapan ekiplere dahil olmak. Bana kalırsa bu kamplardan en uygun fiyatlı olanı Kampa Gidelimmi Baba. Burası size iki seçenek sunuyor. Birincisi çok uygun fiyatlı ve bunun sebebi hem bir gece konaklama yapılıyor olması (sanki tam da ilk deneyim için düşünülmüş) ve size aslında kendinizi güvende hissetmeniz dışında yemek ya da etkinlik gibi seçenekleri sunmuyor olması. Ancak bunun dışında daha uzun süre ve etkinliklerin yemeklerin dahil olduğu seçenekleri de var ve fiyatlandırılması buna göre yapılmış.  Çocukla gidilecek ve çocuğun odak noktası olduğu diğer bir kamp seçeneği  Oyun Kampta. Burada ücretler biraz pahalı bana kalırsa ama elbette sundukları var size. Belirli bir düzen var, hazırlanmış, planlanmış etkinlikler var, ben doğada olayım ama çadırda kalmayayım derseniz genellikle bungalow gibi seçenekleri var ve elbette yemek var. Eğer çocuğunuz biraz büyükse Gençtur başka bir seçenek olarak karşınıza çıkıyor ki bence fiyat olarak da fena değil. Bunlar ilk araştırmada karşıma çıkanlar, elbette dahası da vardır. Genel olarak hepsinin ayrı güzellikleri var ve zaman zaman yapılabilir denenebilir olduğunu düşünsek de yemeği başka biri hazırlayacaksa, etkinlikleri de bizim için planlayacaksa bunun bizim aklımızdakine ters olduğunu düşünüyorum. Buralar çok güzel kamplar ve farklı farklı fırsatları var, orada öğrenilenler de, deneyimlenenler de  bambaşka ama biz şimdilik bu sene için her şeyi kendi kendimize hallettiğimiz, çadırda kaldığımız ve kendi günümüzü kendimiz planladığımız bir deneyim yaşamak istedik.




Çadır kurmaya karar verdiğiniz zaman elbette bu size alışveriş listesini de beraberinde getiriyor. Öncelik nasıl bir çadır alacağınız. Biz hafta sonu gittiğimiz yerde gördük ki, çadırcıların sponsoru adeta Decathlon'da satılan Qeuchua markası :) Her bütçeye uygun ve her büyüklükte çadır mevcut Decathlon'da. Eğer biraz deneyimi olan yakınlarınız varsa internetten sipariş verebilirsiniz, bizim akıl danışacağımız kimse olmadığından, gidip görerek ve elbette sorarak beğendik çadırımızı (yukarıdaki fotoda hemen arkamızda olan çadır). Bu çadırı seçerken iki ölçütümüz vardı, kolay kurulup toplanması ve geniş olması. Tek dezavantajı tavanı alçak ama yatmaya gireceğimiz için sıkıntı olmaz diye düşündük ki olmadı :) içinde kazık da çıkıyor yani ayrıca almanıza gerek yok. İçine bir şişme yatak (eğer alışkınsanız mat da olabilir) bir de lamba aldık ve bitti gitti :) Kalanlarını evden halledecektik. Ama elbette isteğe göre masa, sandalye vs alınabilir. Alışverişten sonra evden götürülecekleri ayarlamak gerekiyor. Biz büyük tatil için kendi aramızda bölüştük ama en azından fikir vermesi adına bizim tek gecelik çadır deneyimimizde neler götürdüğümüzü yazabilirim :) 

Yatma için:  Bizim kalacağımız yer gece 11 derece olacaktı yani bize göre soğuk. Bu nedenle şişme yatağın üstüne yerden soğuk yemeyelim diye bir battaniye bir de battaniye bizi terletmesin diye de bir çarşaf götürdük. Ben yastıksız yatamadım için yastık ve üzerimize de bir yorgan. Siz mevsime göre ya da üşüme durumunuza göre bunları azaltıp artırabilirsiniz.

Yemek için: Aslında kamp tüpleri de var ama biz çok gerekli olduğuna inanmadık ve evde olan küçük tüpü doldurduk. Tüpün üstünde ne pişirilecekse ona uygun bir tencere (tek bir taneyle hallettik), plastik tabak, çatal/kaşık ve bardak. Ben uzun tatillerde sürekli yıkama derdine girmek istemem ve aslında çok doğaya uygun olmamasına rağmen tek kullanımlık malzeme götürmeyi tercih ederim ama tek gecelik de çok sorun etmedim. Yine de yıkarım diye düşünürseniz o da olur elbette.



Kahvaltı için evde ne yiyorsak onu getirdik, öğle yemeği için konserve barbunya aldık (evde de yapılabilir ki biz kahvaltıyı geç yaptığımız için barbunyayı akşam yemeğinde açtık),  akşam yemeği için de zaten bir gece kalacağız diye buzluktaki köfteleri buz akülerinin arasına koyup öyle getirdik ve ocakta pişirdik, yanına da makarna yaptık :) Mangal yapılabilir mesela yine akşam yemeği için. Yanımıza bolca meyve aldık bence kuruyemiş de almalıydık. Salçayı, tahta kaşık ve spatulayı, yağ ve tuz/karabiberi de getirmeyi unutmadık. Ertesi gün kahvaltısı için yulaf, meyve ve süt planlamıştık ancak sütü unutmuşuz:) Soğuk tutulması gereken her şeyi buz akülerinin de olduğu termos çantaya doldukduk.  Hazırlık yaparken ilk koyduklarımızdan biri öğüttüğümüz kahve ve ocak üstü kahve makinemizdi ve sallama çay için minik demlik altı :) Tek unuttuğumuz şey tüpü yakmak için gerekli olan kibrik/çakmaktı 😆 Neyse ki komşuculuk çok iyi işliyor çadır kuranlar arasında. Demem o ki yemek işinde, ne yerim derseniz malzemesini yanınıza alın, o olur, mesela yan çadırda hamur kızartma yapıldı öyle düşünün :)



Çadır kurmaktaki en güzel şey elbette etrafı dolaşmak ama bence eğer çocukla çadır kuruyorsanız keyifli başka güzel şeyler de oluyor. Çocukların çadır hayatına dahil olma istekleri inanılmaz güzel. Hemen suyu ben doldurayım, meyveleri yıkayayım gibi talepleri oluyor ki bu bence biraz işleri kolaylaştırıyor, zaman geçiyor, iş bölümü oluyor falan. Ayrıca çocukla kamp yaptığınızda eğlenceği daha ön planda tutmak durumundasınız ki bu da çok keyifli oluyor. Biz oldukça uzun bir yürüyüş yaptık (6 km kadar) bunun 4,5 kmsini bizzat kendi yürüyen Arya'da zaman zaman yoruldu elbette. İşte bu zamanlarda göl kenarında oturup hayali yunus, balina hatta deniz kızlarını izledik, uzun bir sopa bulup yosunu balık olarak düşünüp onları tuttuk, kıyıya gelen kurbağaları hoplatmaya çalıştık (zarar vermedik elbette ama biraz korkutmuş olabiliriz), yolumuza çıkan ağaçların üstünden yürüdük, karıncaların dev yuvalarını gördük, balık tutanlara laf atıp onları izledik. Kamp yerinde kova, tırmık ve kürekle ve elbette suyla çamur oynadık, etraftan bulduğumuz sopalar ve iple köprü, Arya'nın demesiyle olmamış ama ağaçtan düşmüş minik yeşil kozalakları boylarına göre anne baba çocuk ve elbette cadı yaparak oyunlar kurduk :)

Gece yatma saati geldiğinde Arya inanılmaz yorgundu ve zaten öğle uykusu uyumadığı için o uyudu, biz de dışarıda oturduk, biraz sohbet biraz da sayı oyunları oynadık. Tüm çadırlar ateş yakmıştı biz de yan komşunun ateşine dahil olduk ama bana kalırsa kamp ortamının vazgeçilmezi olmasına rağmen riskli bir hareket :) Ayrıca doğaya daha fazla oksijen almak için çıkıp duman solumak da hiç keyifli değil :( Gece Arya kolay uyudu ama biz yattıktan sonra bir grup (dibimizde değildi ama inanılmaz fazla gürültülüydü) yaklaşık 4:00a kadar sanki düğün gibi kutlama yaptı, bence biz yine uyudurduk da olmadı. Çünkü 11 derece havaya hazırlıklıydık amaaa habire gece üstünü açıp, terledim diyen, çoraplarını çıkarıp ayaklarım dışarıda kalsın sinirlenen Arya'ya hazırlıklı değildik :)  O açtıkça bizim de üstünüz açıldığından üşüdük üşüdükçe uyuyamadık, tam onu ikna ediyoruz soğuk olduğuna üstünü örtmeye  sonra biz bir daha dalana kadar tekrar hooooop başa, terledim ben ayaklarım dışarıda kalsın, göbeğimi aç vs vs. Sabah asla enerjim kalmayacak, hatta uyanır uyanmaz kahvaltı etmeden çıkıp gidelim diye düşündüm tüm gece :( Uyuyamadığımız uykumuzdan uyandığımızda her şey değişti, güneş çam ağaçlarının arasında yüzüme vurup içim ısındığında ve daha kimse uyanmamışken o sessizlikte enerjim tekrar yerine geldi neyse ki :)



Biz cebimizi yeni deneyimlerle doldurduk ve çok sevdik elbette  ama en çok da yanımızda başka neler götürmeliyiz onu öğrendik. Mesela kibrik/çakmak unutmamalıyız :),  odun toplarken ve taşırken küçük bir balta ve ip almak yine iyi olacaktır ve de en önemlisi herkese bireysel birer uyku tulumu yaşadığımız sorunu kökten çözecektir :) Kalabalık olduğunda daha da keyifli olacağından emin olmakla birlikte minnak ailemizle de yaşadığımız bu bir günlük deneyimden bolca fiziksel yorgunluk ve inanılmaz bir dinlenmeyle döndük.  Aklımızda en çok kalan cümleler ise "anne meyve yiyeyim mi", "anne dut yiyeyim mi" , "anne yulaf yiyeyim mi", "peki ya tahin pekmez ve ceviz?" oldu :) İşte bu da o anlardan küçük bir kesit 👇