Bugün biraz iç dökme günüydü benim için, aslında inanılmaz uzun zamandır tanımadığın ama sevdiğim iki kişiye hiç de kolay kolay kuramayacağım cümleler kurdum ve sanırım yaşadığım süreçlerde ilk kez kendimi hiç acabasız ve doğru ifade ettiğimi hissettim ve elbette anlaşıldığımı :) Sonrasında da farkında olmasalar da bu yazıya vesile oldular :)
Buraya yazabilir miyim gerçekten bilmiyorum çünkü bu hem benim kendimle yüzleşmem hem de etrafımdakilere kocaman bir sitemim. Bir kısmını zaten sahipleriyle de paylaştım ama hiç paylaşamadıklarım da var elbette. Hayatta kendimi en güçlü ve en savunmasız hissettiğim zamanlardı anne babamı kaybettiğim zamanlar ve bunu zaman zaman yazdım zaten. Ama aynı zamanda en yalnız hissettiğim zamanlardı bunu da sanırım ilk kez yazıyorum.
Bize öğretilen şeylerden biridir baş sağlığı dilemek ve aslında arayan için oldukça zordur bu konuşmayı yapmak ama unutmamak gereken şey şu ki bu durumu yaşamaktan daha zor değildir ki aramak. Bir de herkesin bana kalırsa kaçırdığı bir şey illa basma kalıp bir cümle kurulmasının gerekli olmadığı. Yani aslında sevdiğimiz birini bu sebeple aradığımızda çok üzgünüm demek de, keşke acını hafifletebilsem demek de ya da umarım hayatın olabilecek en kısa sürede rayına girmeye başlar demek de aynı şey bana kalırsa. Hatta sessiz kalıp sarılmak da... Hayat bize türlü türlü oyunlar oynuyor ya da bambaşka sınavlar sunuyor. Kimini kollarımızı açıp karşılıyoruz bazısını da kabul etmek ve göğüslemek zorunda kalıyoruz. İşte ikincisinde aslında bizimle birlikte etrafımızı da sınava sokuyor ve bunu bize ne yazık ki acı acı gösteriyor. Bunu illa bir yakın kaybı diye düşünmemek lazım, kişi için üzücü ve yaşaması zor olan her durumda geçerli bana göre.
Benim yalnız kalmaktan kastım fiziksel bir şey değil tamamen duygusal. Zaten benim için yeni ve acı olan bir durum yaşamışken ve ayrı bir şehirde yaşarken ve dünya kadar şeyi yeni baştan sorgularken ve kendime kusur bulma ihtimalim bu kadar yüksekken o duygularımı benimle yakın şeyleri o an yaşamamış biriyle paylaşabilmek isterdim. Kardeşlerim ya da eşim dışında biriyle sabaha kadar konuşmak, sessiz kalmak, sadece bakmak, bakışarak anlaşmak ve sarılmak. Konuştuğumuz konunun yaşadıklarım ekseni etrafında olmasına bile gerek yok ama o an orada benim için var olduğunu bildiğim birileriyle o anları paylaşmak. İşte tam bu noktada yalnız kaldığımı düşünüyorum ve bunu henüz yeni düşünmüyorum ve hatta pek çok davranışımı da buna bağlıyorum çok üzülerek :( Yakınınızda biri bir sevdiğini kaybettiğinde size ihtiyacı vardır, yalnız kalmaya değil, ki kendi adıma hiç böyle bir beyanımı da hatırlamıyorum. Zaten fiziksel olarak o an yanında olanlara değil size ihtiyacı vardır çünkü anlatacak, unutmamak için anlatmak istediği, yanında daha dik durmak durumunda hissetmediği, boş boş baktığında senin modunu değiştirmek zorunda hissetmeyecek birine ihtiyacı vardır çünkü.
Benim de vardı ve yalnızdım. Tam iki sene sonra farkına vardığım öfkemim nedeni de tam olarak bu yalnızlıktı. İyiydim hala da iyiyim çünkü aslında iyi olmak üzüntünün bittiği anlamına gelmiyor, ya da artık hatırlamadığımın ya da arada kötü olmadığımın da. Gülmenin artık ağlamanın bittiği anlamına gelmediği gibi. Konuşmak belki acımı taze tutmayacaktı ama konuşmamak daha da canımı acıttı ve sanırım biraz da değersiz hissettirdi. İnsanların hissedebileceği iki kötü duygu varmış, bir arkadaşım demişti. Biri yetersizlik biri de değersizlik. Ben hemen hemen hiçbir zaman sanırım yetersiz hissetmedim kendimi çünkü sanırım hiç yeterli olmak gibi bir çabaya girmedim. Ama insanlardan uzaklaşmamın, zaman zaman öfkemin ve bazen duygularımı farklı şekilde yansıtmamın altında değersizlik hissiyatı yatıyor, bunu fark ettim. Bir şekilde uzaklaştığım ya da problem yaşadığım insanlarla aramda olanları düşünüp kurcaladığımda hep bu noktaya vardığımı gördüm. Bugün de bu konuda ilk kez yazmak istedim.
Bu kaçak dövüşmek mi bilmiyorum ama ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Yazıp, sonrasında kaçıp kimseyle iletişim kopartmadığıma göre bence öyle değil, ben buradayım ki zaten buradaydım da...
Buraya yazabilir miyim gerçekten bilmiyorum çünkü bu hem benim kendimle yüzleşmem hem de etrafımdakilere kocaman bir sitemim. Bir kısmını zaten sahipleriyle de paylaştım ama hiç paylaşamadıklarım da var elbette. Hayatta kendimi en güçlü ve en savunmasız hissettiğim zamanlardı anne babamı kaybettiğim zamanlar ve bunu zaman zaman yazdım zaten. Ama aynı zamanda en yalnız hissettiğim zamanlardı bunu da sanırım ilk kez yazıyorum.
Bize öğretilen şeylerden biridir baş sağlığı dilemek ve aslında arayan için oldukça zordur bu konuşmayı yapmak ama unutmamak gereken şey şu ki bu durumu yaşamaktan daha zor değildir ki aramak. Bir de herkesin bana kalırsa kaçırdığı bir şey illa basma kalıp bir cümle kurulmasının gerekli olmadığı. Yani aslında sevdiğimiz birini bu sebeple aradığımızda çok üzgünüm demek de, keşke acını hafifletebilsem demek de ya da umarım hayatın olabilecek en kısa sürede rayına girmeye başlar demek de aynı şey bana kalırsa. Hatta sessiz kalıp sarılmak da... Hayat bize türlü türlü oyunlar oynuyor ya da bambaşka sınavlar sunuyor. Kimini kollarımızı açıp karşılıyoruz bazısını da kabul etmek ve göğüslemek zorunda kalıyoruz. İşte ikincisinde aslında bizimle birlikte etrafımızı da sınava sokuyor ve bunu bize ne yazık ki acı acı gösteriyor. Bunu illa bir yakın kaybı diye düşünmemek lazım, kişi için üzücü ve yaşaması zor olan her durumda geçerli bana göre.
Benim yalnız kalmaktan kastım fiziksel bir şey değil tamamen duygusal. Zaten benim için yeni ve acı olan bir durum yaşamışken ve ayrı bir şehirde yaşarken ve dünya kadar şeyi yeni baştan sorgularken ve kendime kusur bulma ihtimalim bu kadar yüksekken o duygularımı benimle yakın şeyleri o an yaşamamış biriyle paylaşabilmek isterdim. Kardeşlerim ya da eşim dışında biriyle sabaha kadar konuşmak, sessiz kalmak, sadece bakmak, bakışarak anlaşmak ve sarılmak. Konuştuğumuz konunun yaşadıklarım ekseni etrafında olmasına bile gerek yok ama o an orada benim için var olduğunu bildiğim birileriyle o anları paylaşmak. İşte tam bu noktada yalnız kaldığımı düşünüyorum ve bunu henüz yeni düşünmüyorum ve hatta pek çok davranışımı da buna bağlıyorum çok üzülerek :( Yakınınızda biri bir sevdiğini kaybettiğinde size ihtiyacı vardır, yalnız kalmaya değil, ki kendi adıma hiç böyle bir beyanımı da hatırlamıyorum. Zaten fiziksel olarak o an yanında olanlara değil size ihtiyacı vardır çünkü anlatacak, unutmamak için anlatmak istediği, yanında daha dik durmak durumunda hissetmediği, boş boş baktığında senin modunu değiştirmek zorunda hissetmeyecek birine ihtiyacı vardır çünkü.
Benim de vardı ve yalnızdım. Tam iki sene sonra farkına vardığım öfkemim nedeni de tam olarak bu yalnızlıktı. İyiydim hala da iyiyim çünkü aslında iyi olmak üzüntünün bittiği anlamına gelmiyor, ya da artık hatırlamadığımın ya da arada kötü olmadığımın da. Gülmenin artık ağlamanın bittiği anlamına gelmediği gibi. Konuşmak belki acımı taze tutmayacaktı ama konuşmamak daha da canımı acıttı ve sanırım biraz da değersiz hissettirdi. İnsanların hissedebileceği iki kötü duygu varmış, bir arkadaşım demişti. Biri yetersizlik biri de değersizlik. Ben hemen hemen hiçbir zaman sanırım yetersiz hissetmedim kendimi çünkü sanırım hiç yeterli olmak gibi bir çabaya girmedim. Ama insanlardan uzaklaşmamın, zaman zaman öfkemin ve bazen duygularımı farklı şekilde yansıtmamın altında değersizlik hissiyatı yatıyor, bunu fark ettim. Bir şekilde uzaklaştığım ya da problem yaşadığım insanlarla aramda olanları düşünüp kurcaladığımda hep bu noktaya vardığımı gördüm. Bugün de bu konuda ilk kez yazmak istedim.
Bu kaçak dövüşmek mi bilmiyorum ama ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Yazıp, sonrasında kaçıp kimseyle iletişim kopartmadığıma göre bence öyle değil, ben buradayım ki zaten buradaydım da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder