Geçen gün kızımın yapmak istediği
bir şeye “hayır öyle yapmayalım” dedim. Sonra birden dank etti. Neden hayır
dedim diye düşündüm gerçekten geçerli bir sebebim yoktu. Durum şöyle
gerçekleşti aslında. Akşam yemeğini yedik, sonra Arya su istedi verdim, sonra
da kaşık istedi ve karıştırmak istediğini anlattı. İşte tam bu noktada “yok kızım
karıştıramayız” dedim. Sonra birden o
kadar anlamsız geldi ki. Durumu düşündüm neden böyle demiş olabilirim diye.
Normalde suyla her koşulda oynamasına izin veriyorum zaten, ıslanması
kirlenmesi gibi bir derdim de hiç olmadı, yemekle oyun birleşmesin diye
düşünmüş olsam yemek de bitmişti, eee peki neden hayır dedim. Neyse sonra hemen durumu değiştirip düzeltip verdim suyla
kaşığı. Çok eğlendi kaşık kaşık su içti, karıştırdı falan.
Aslında mevzu o anki tepki değil, ablam nam-ı diğer görümcem J bir kere davranışlarımızla ilgili
bir noktaya dikkat çekip bizi uyarmıştı. Olumsuz köklü cümleleri çok fazla
kullandığımızı söylemişti. Olumsuz köklü cümle derken “hayır”, “ağza
sokmuyoruz”, “öyle yapmıyoruz” gibi cümlelerden bahsediyorum. Sonra kendi
konuşmalarımızı gözden geçirme fırsatı bulduk bu sayede cidden ne kadar çok
kullandığımızı fark ettik ve inanamadık. Şimdi pek çok insan “hayırı bilecek
çocuk dediğin” diyor, diyecektir ama burada söylenen şey o değil. Elbette
çocuğa hiç hayır demeyelim değil ama bazen çok anlamsızca dil alışkanlığımızdan
ya da belki biraz çok farkında olmasak da benim dediğim olacak şeklindeki
yaklaşımdan bahsediyorum. Mesela çocuk
kağıda çizerken boyayı ağzına götürdü biz hemen “ağzına sokma” gibi cümleler
kuruyorduk. Oysaki olumlu cümleler kurarak da aynı sonuca ulaşmak mümkünmüş
bunu öğrendik. Mesela o zamandan beri bu örnek için “sadece kağıda çiziyoruz”
demeye başladık. Gerçekten yine bizim istediğimizi yaptığını gördük, üstelik bu
sonuca ulaşmamız için daha uzun bir süre falan da geçmedi. Buna bir nevi istenilen davranışa odaklanma
olarak da bakabiliriz. Bu aslında "yemeğini
bitirmeden oyun oynayamazsın " yerine "yemeğini bitirdikten sonra
oyun oynayabilirsin" demek gibi.
Aslında bebeklere/çocuklara
kullandığımız dildeki olumsuzluklar sadece bununla sınırlı değil, genel olarak
biraz değişik hatta bana kalırsa azıcık kötü. Özellikle de büyükler işin
içindeyse. Mesela sıkça duyduğumuz “küserim”, “giderim” veya sıklıkla
duyduğumuz “başkasının annesi olurum” , “anne benim” gibi. Yoktur sanıyoruz ama
maalesef hala var. Benim o an o çocuk adına “iyi tamam o zaman ben de
başkasının çocuğu olurum” ya da “he he senin” diyesim geliyor. Genel olarak bu
kadar dikkat etmeye gerek var mı diye düşünüyor olabilirsiniz ama özellikle
iletişim söz konusu olduğunda bütün ilişkilerimizin temelini oluşturduğundan, asıl bu konuda çok dikkat etmeye gerek var diye düşünüyorum.
Benzer şekilde bir de kıskançlık mevzusu var. Ne zaman ki iki çocuk bir araya
gelse ve ebeveyn diğer çocuğu kucağına alsa hemen başlanıyor “bak bak seninki
nasıl bakıyor”. Yav bakacak tabi aylarca kendinden başka kimse çıkmamış ki o
kucağa. Çocuğa elbette garip geliyordur. Normalde kıskançlığın çocuklara
öğretildiğini düşünmeme rağmen bazı kaynaklarda insanın doğası gereği bu
duygunun var olduğunu okudum. Konu uzmanı olmadığımdan ısrarcı değilim bu
konuda ama yine de bu duygunun yönetilebilir olduğunu düşünüyorum. Yani eğer biz
böyle durumlarda bıt bıt edip bu tavrımızı devam ettirirsek çocuk için zaten
yeni olan anne-babasının kucağına başka bir çocuk almış olma durumunu daha da
sinir bozucu bir hale getirmiş oluyoruz, çocuğa da bu durumun çok olağan dışı
olduğunu fark ettirmiş oluyoruz bana kalırsa. Sonrasında da o çocuk paylaşmayı
öğrensin istiyoruz ya orada bir sıkıntı oluyor o zaman.
Kısacası eğer çocuktan şu an için
olmasa da ileriye dönük beklentilerimiz varsa onların tohumlarını şimdiden
atmamız lazım başka türlüsü pek mümkün değil. Aksi durumda dönüp dönüp “ napalım bizim çocuk böyle” ,
“yapsın istiyorum ama yapmıyor” diyen ebeveynlerin sayısı giderek artacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder